Neyse efeniiim, sözde ilgileneceğim bloguma yazı yazmak için
konu bulmak, yazı yazmaya yeltenmeye uğraşmak gibi aktivitelerim dışında pek
bir katkım olamadı henüz. Bunlarda da başarısız olduğuma göre yapacak bir şey
yok. Ben de dedim bari hayatımı anlatayım, düşüncelerimi yaptıklarımı
anlatayım, iyice soğusun okuyanlar –ki zaten yok gibi bir şeyler- ben de
rahatlayayım. Yok ya öyle demedim de ne bileyim dedim işte bir şeyler. Yazı
yazmam gerekiyor sonuçta ve ortaya çıkacak şey illa ki bunlarla ilgili olacak
zaten. Yani bunları açıklamamın aslında ne size ne de bana bir faydası dokunmuş
oldu.
Öncelikle şu günlerde internetim çok sorunlu, bakım mı ne
varmış işte abartmıyorum dakikada 2 kez gelip gittiği bile oldu. Öyle garip,
sonuçta benim internetim yani.
Garip demişken bir de şunun farkına vardım ki artık ‘garip’
pek de hakaret içerikli bir söz gibi değil. Garip sözcüğünü ben hep sevmişimdir
ama artık herkes seviyor, ya da herkes hep seviyordu da ben yeni fark ettim.
Ama bir de şöyle bir şey var ki şu televizyonda izlediği dizilere falan
özeniyor insanlar. Orada farklı olup öne çıkan insanların özelliklerinden biri
olduğu için ‘garip’ olmak, insanlar da garip olmak istiyorlar, garip denilince
mutlu oluyorlar. Onun için herkeste bir marjinal olma çabası var sanırım.
Farkında değiller ki marjinal olmaya çalışırken marjinal olmaya çalışanlar
olarak bir farklılık meydana getiremiyorlar. Sorun ‘çalışmak’ işte. Bir insan
bir özelliğini yokken var etmeye çalışamaz. Bir insan aptalken kendini zeki
gibi gösteremez. Bir insan eğer o taklit ettiği kişi değilse o olamaz. Bir
insan sırf homofobiklere karşı olduğunu belli etmek için her ne kadar gördüğü
her gay olduğu sanılan erkeğe gülse de modern görünmek amacıyla cinsel
tercihinin biseksüellik olduğunu söyleyince biseksüel olamaz. Bir insan her
başı belaya girdiğinde, her bir şeye ihtiyaç duyduğunda, her kötü hissedip her
şeyin iyi olmasını dilediğinde dua ettiği halde farklı olmak ve ilgi çekmek
için ateistim dediğinde ateist olamaz. İnsanlar bunu anlamıyorlar. İnsanlar
kendileri olmanın marjinal olma çabası içinde olmaktan katbekat daha iyi
olduğunu fark edemiyorlar.
Gerçi şöyle de bir şey var ki ben kimim ki bunları size
anlatıyorum. Sadece böyle düşünüyorum ben, artık birileri yapıyor diye her şeyi
yapacak hale geldik. Ve bunu yaparken bir de farklı olduğumuzu zannedip bir
havalara bir havalara giriyoruz ki sormayın. Bu şey gibi sanki, mağaza
görevlilerinin CEO’ymuşçasına havaları vardır ya hani. Ben korkarım mesela
onlara gidip bir şey sormaya ya da şunu şunu arıyorum demeye. Sadece bana mı bu
bilmem, her neyse. İşte aynı onun gibi bir şey bu, hiçbir şeyin yokken her
şeyin varmışçasına triplere girmek ya da her şeyin varken hiçbir şeyin
yokmuşçasına. İnsanlar elindekinin farkında değil. Aklıma Ersin Karabulut’un
bir karikatürü geldi bununla ilgili, herkes yapıyor diye bir şeyler yapmak
yanlış olduğunu unutmaya çalışıp doğrularını değiştirmekle. Durun bulursam
atıcam.
Ki bulamadım o karikatürü. Ama şöyle bir şeydi, şimdi aile
var bir tane, ailedeki çocuğun okuluna yüzsüz bir çocuk geliyor. Ama yüzsüz
derken gerçek anlamda yüzü olmayan bir çocuk böyle suratı topraktan falan
herkes çok şaşırıyor aa yüzsüz derken bu yüzsüzlerin sayısı baya artıyor.Bir
süre sonra insanların yüzleri başta hastalığımsı bir şeyden kururken artık
insanlar kendi yüzlerini kurutmak istemeye başlıyorlar bu yüzsüzlere benzemek
için. En son televizyonda yüzsüzler ünlü oluyor derken herkes yüzsüz olmaya
başlıyor bizim aile ama hala direniyor yüzsüzlüğe karşı. En son anne isyan ediyor
işte insanların yüzüne bakamıyorum falan çünkü başta kötü gruba giren bu kitle
artık herkes olmuş oluyor ve de bu kitlenin içindekiler artık yüzü olan
insanlara acır gözle bakmaya başlıyorlar. Ve ailemiz de devletin dağıttığı yüz
döken spreylerden sıkıyorlar en sonunda ve yüzsüzlüğe kavuşuyorlar. Ama son kez
çocuk aynaya bakarken düşündükleri çok düşündürür. Tam yazamam ama şöyle bir
şey diyordu çocuk içinden : “Son kez
aynaya baktım. O an gözlerim sanki güzelmiş gibi geldi. Ama sonra dedim onlar
öyle diyorlarsa, değildir herhalde. Spreyi sıktım”
Neyse tamam çok konuştum bu konu hakkında. Ama karikatür çok
güzeldi. Zaten bu hafta yani geçen haftanın uykusuzunu da kaçırdım. Pöf ya.
Dışarı da çıkamıyorum ki alayım, karikatür kitaplarından aldıracaktım bir de
anneme, yalan oldu hep. Dışarı çıkamıyorum çünkü çok korkuncum. Böyle kaşlarım
suratım bakışlarım falan. Evin içinden çıktığım saniye sanki gözlüklü adamlar
üstüme atlayıp “O bu dünyadan değil, hatta başka bir evrenden.” diyecekmiş gibi
ve o an bana bakan insanlar buna inanmaktan başka bir çare göremeyecekmiş gibi
geliyor.
Bir de şu sıralar aşırı bir şekilde mısır aşeriyorum. Böyle
durup dururken mısırlı hayaller kuruyorum falan. Anlamıyorum kendimi ben.
Oğlum bir de millete öküz,odun falan diyorum da öküzün alasıyım haberim yok. Görmüyorum görmüyorum bazı şeyleri bir de umursadığım halde umursamıyormuş gibi davranıyorum arada falan çok kötü lan..... Kendime not: İnsan ilişkileri konusunda dikkatli ol. Evet. Bir de size not: paragrafları bağlayamayışıma bakıp sövmeyin nolur :(
Oğlum bir de millete öküz,odun falan diyorum da öküzün alasıyım haberim yok. Görmüyorum görmüyorum bazı şeyleri bir de umursadığım halde umursamıyormuş gibi davranıyorum arada falan çok kötü lan..... Kendime not: İnsan ilişkileri konusunda dikkatli ol. Evet. Bir de size not: paragrafları bağlayamayışıma bakıp sövmeyin nolur :(
The Walking Dead’i izliyorum bir de baya baya diyerek dalıyorum çünkü anlatasım var. Favori
karakterim de Daryl. Ha bir de Asyalı çocuk var adını öğrenemediğim. Ama bir
Daryl değil. Çocuk öyle bir şey ki böyle hem çok iyi hem kaba hem samimi. İyi
insanları severim evet ama genellikle iyi insanlar yapmacıktırlar. Çünkü
herkesin içinde şeytani şeyler yapmak isteyen biri vardır ve iyi insanlar bu
yokmuş gibi davranırken dürüst olmadıklarından aslında iyi olmayan konuma
geçerler gözümde. Daryl öyle değil işte. O çok kaba ve de çok iyi olmadığı
sevilmemesinden belli biri. Ama o kadar iyi ki. İyiliğini geçtim oradaki yaşlı
kadınla konuşması dışında her şeyi çok çekici. Zombileri aşırı güzel öldürüyo
mesela. Bir zombi çıkıyor bunların karşılarına hepsi bir şokta anaaaaaaa zombi
lan napıcaz havalarındalar Daryl geliyor sikerim seni piç diyor sıkıyor
gidiyor, İpek de yerlere yatıyor xd. Bir yaşlı kadın var kızı zombi oldu kaldı
dımdızlak o yavşıyordu buna. Ulan kadın yaşına başına bakmadan,a yıp ediyorsun
lan. O da terslemiyor kadını pek gerçi geçenlerde stupid bitch falan dedi ama
yetmiyor bana. Ana avrat sövmesi lazım ki gitsin o yılışık sürtük. Böğğ.
Sonracığıma efenim iki tane Tim Burton filmi izledim. Big
Fish ve Sweney Todd The Demon Barber of Fleet Street. Evet yapıştırdım da attım
o nasıl bir isimdir lan? Eternal Sunshine of The Spotless Mind’a laf ederlerdi
bir de. Onu ezbereyim oysa ben. Neyse işte Big Fish’in zaten son yarısını
Cnbc-e sağolsun izlemiştim televizyonda. Ama en baştan tekrar izlemek çok güzel
oldu. Çünkü çok güzel bir film. Anlatılan hikayeler, o saflık, samimilik. Güzel
şeyler bunlar. Hayaller falan. Big Fish’i zaten benim burada anlatmama gerek
yok bence. Ama asıl anlatmak istediğim o uzun isimli film. Tim Burton’ın
filmlerinde hani böyle bir korku hissedersiniz, bir tırsma olur, bir tutku olur
ama aynı zamanda. Gariptir genelde Tim Burton’ın filmleri. Big Fish pek öyle
değildi işte o yüzden mi bilmem çok güzel bir film olsa da aynı etkiyi
yaratamıyor Demon Barber of The Fleet Street’le. Ölü Gelin filmini izlemiştim
ben, animasyon ve onda da vardı o korku. Alice Harikalar Diyarında da sonra.
Dediğim filmde de aynı elektrik aynı tutkuyu alıyorsunuz. Yapılan iğrenç
şeyleri o an umursamıyorsunuz ki zaten Johnny Depp dediğimiz yaratığımsı insan
öyle bir hissettiriyor ki o yaşanılanları. Anlamıyorum yani. Helena Bonham
Carter da çok iyidir tabii, yerler.
Yazımı koyacağım Barbie resimleriyle bitirmek istiyorum.
Biliyorum ki Barbie’lerim çok seksiler. Evet efenim üşenmeyip okuduysanız
öpüyorum.