Aslında blogun teması falan o kadar basit ki şu an. Hani ben bulsam bu blogu, yazıları okusam bile çok boktan derim. Öyle bir tema var.
Ama önemli değil çünkü kimse girmeyecek ehehee. Sana anlatmak istediğim bir mesele olduğuna kanaat getirdim şu an.
Günlük gibi oldun lan bir de -evet blogla konuşuyorum- ben günlüğüme de bebeğim yarın umarım yazarım seni seviyorum falan yazan bir sorunlu olduğum için, sana da günlüğüme bağlandığım gibi bağlandım. Güzel oldu.
Bugün edebiyat yazılısına girdim. İyiydi lan aslında. Ama bilmem ki kötü de alabilirim. Belli olmuyor.
Ayaklarım üşüyor. Çok. Çorap olduğu halde. Gerçi kısa çorap ama yine de üşümemeli. Bir de yeni hastalıktan kurtuldum hasta da olmamalıyım. Pöf. Nasıl bir nisan ayı bu anlamadım. Sabah edebiyat sınavına çalışırken de iki kazağı üst üste giydim üşümemek için. Öyle garip.
Bir de şu sıralar, hatta planıma göre farkedilene dek sosyal medyada ölü gibi görünüyorum. Çünkü neden? Benim yanında rahat olabildiğim arkadaşlarımın neredeyse hepsi -dikkat, neredeyse dedim- sosyal medyadan tanıştığım, ama baya önce tanıştığım insanlar. Yanında rahat olmak kavramını açayım sana. Çok çok çok çok çok yakın olmak. Yani yanında her boku yapabileceğim insanlar. Ve bu benim için çok önemli, çünkü ben çok nadir rahat hissederim. Her zaman, yanımdaki kişiyi herhangi bir sebeple hafife almam gerekmediği durumlar hariç hep hep gerilirim. Hafife almaktan kastım mesela 6 yaşında bir çocuğun yanında gerilmem bu yani. Yoksa insanları hafife almam, yanlış anlama.
Her neyse, bu çok çok yakın olduğum insanlar internetten tanıdığım insanlar olduğu için ben internete girdiğim süreç içerisinde görüşme şansımız var. Ya da telefon falan. Çünkü bilirsin, mesafeler herkesin sinirini bozan bir olgu.
O değil ayaklarım fena üşüdü, ben gidip kalın çoraplarımı giyeyim. Yalnız ayaklarım öyle bir üşümüş ki sanki özel olarak soğuk tutan çorap giymişim gibi. Zaten şu hava ne biçim bir havadır onu da anlayamadım.
Ne diyordum? Of anlatamıyorum bir türlü adam akıllı. Açıkçası benim çok çok sık görüştüğüm hatta çok çok fazla sevdiğim bir arkadaşım var internette. Hani o kadar çok seviyorum ki kızı. Lanet olsun benim o sevgime. Cidden ben insanları zor severim, herkesi 'sözde' severim ama özde sevdiğim insan sayısı çok kısıtlıdır benim için. Ve bu bahsettiğim arkadaş da bu kişilerde ilk sırada yer alıyor.
Ama bu arkadaş için sanırım ben aynı şekilde değilim. Ve en en en nefret ettiğim en kafayı bozduğum en iğrenç en üzücü en boktan durum bence bu. Sen zaten az insanı seversin, zor seversin; o da gider hiç umursamaz seni, bakmaz yüzüne bile. -netten yüze bakmak yok biliyorum ama anladın sen-
İşte bu arkadaş benim her şeyimi bilen ve her şeyini de ciddi anlamda her şeyini de bildiğim bir insan. Hatta arkadaş değil bu, baya ayrı..... Yok lan ben bu yazıya devam edemeyeceğim valla bahane aramıyorum. Dondum zzzrrr hem de başıma fena bir ağrı girdi. Of Allah'ım noluyor bana? Yoksa numarasını yaptığım gibi ölücek miyim?
Ne güzel olurdu. Cenazeme Kinder gelirdi belki, isimsiz ona ondan hoşlandığımı söylerdi o da acı acı gülerdi belki. Kar Küresi olarak isimlendirmeye an itibariyle karar verdiğim o az önceki satırlarda bahsettiğim arkadaşım da belki çok çok sonra öğrenirdi, sonra o da öbürlerine söylerdi. Daha uzun uzun anlatacağım insanlara. Sonra belki İstanbuldan Ankaradan falan mezarıma gelirlerdi. Ben onları izlerdim oradan sessizce. Belki üzülürlerdi, zamanında yeterince değer vermedik bu kıza diye.
Belki Karküresi de üzülürdü. En çok o üzülmeli zaten çünkü en çok o üzdü.
Glee de bir Rachel var. Kız kendini beğenmiş pisliğin teki. Ama çok tatlı falan neyse geç orayı. O kızın bir düşüncesi benimkinin o kadar tıpatıp aynısıydı ki izlerken şok geçirecektim. Şöyle bir laf ediyordu orada Kurt'e.
"Ne yani, ben yaşarken bana yeterince değer vermeyen, benim yeteneğimin farkında olmayan insanların, ben ölürsem ne kadar pişmanlık duyup acı çekeceklerini düşünerek mutlu olmam yanlış bir davranış mı?"
Abi ne zamandır. NE ZAMANDIR. Cidden aynısını düşünüyorum. HEP. Of.
Ama haklıyım. Hayır, gerçekten haklıyım. Ben insanlara o kadar değer verirken onların bana gösterdikleri değer o kadar düşük ki. Onlar üzülünce benim yaptıklarımın karşısında HİÇBİR ŞEY yapmaması o kadar berbat bir şey ki. Bir gün bana bu hissettirdiklerinden dolayı hissedecekleri pişmanlığı düşünmek ve buna mutlu olmak kötü bir şey olmamalı. Belki bencilce ama hayır. Ben onların yaptıklarını haketmezken, onlar bunu tamamıyla hakediyorlar.
Of. Başım hala fena halde ağrıyor. Karküresi bebeğim sana sesleniyorum. Hayır sana bebeğim demeyecek kadar kızgınım hatta şu an. Gerizekalı bile demeyeceğim sana. Karküresi diyorum sadece. Karküresi , hani bana dört gündür yok olduğumu ancak farkedip facebookta duvarıma "Nereye gittin lan sen oç" yazmışsın ya. O yazı götüne girsin. Öldüm ben. Bunu tam anlamıyla farkedip, pişman olana kadar da geri dönmemek konusunda ergence bir şekilde kararlıyım. Gerçi, sen farketmezsin biliyorum. Ama olsun, edeceksin. Yoksa gelmeyeceğim çünkü.
Sanırım bu kadarı yeterli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder