29 Kasım 2012 Perşembe

başlıksız


Uzuuuuun zamandır blog yazmıyorum. Evet. Ama yaşıyorum. Yazılacak kadar önemli bir şeyler bulamadığımdan değil de artık o kadar da umursamadığımdan sanırım. Moralim bozulunca oturup blog yazayım şu moral bozukluğuyla, şu ilhamla ne de güzel olur ama demiyorum artık sanki. Ya moralimin bozulma oranı arttığından bunu düşünemiyorum ya da artık yazı yazmak yerine ergen ergen camdan bakıp gözlerimi zorla doldurarak sahte bir iki damladan sonra ciddi ciddi hönkürerek ağlamak daha hoşuma gittiğinden. Bilemiyorum.
Diyeceklerimin hepsini  bir yazıda toplamak, rahatlamak, insanlara ve kendime olan kinimi kusmak istediğimden bu yazı öbürlerine kıyasla daha boktan olabilir. Aldırış etmeyiniz.
Efenim.  Öncelikle söylemek istediğim şey şu ki : BİR GRUBU BİR ŞARKIYI BİR SANATÇIYI BİR KİTABI BİR YAZARI NE OLURSA İŞTE ÇOK SEVMEYİN. TAKINTI YAPMAYIN. LÜTFEN. Gerçekten. Gerizekalıca olmasından çok çok ötede bir sebep yatıyor bunun altında. Örneğin senin o çok sevdiğin çok çok sevdiğin grup cidden güzel grup. Şarkıları falan fena. Şimdi sen gidiyorsun piçlik yapıyorsun millete. Sonra o piçlik yaptığın şahıs o grubu dinlemek istiyor, çünkü grup cidden güzel. Ama sen o grubu çok sevdiğin için o gruba karşı bir önyargı oluşuyor içinde. En mükemmel klibini izlerken o gruba tapmak istiyor o arkadaş diyelim ki o grupla hönkürmek istiyor, klibin güzelliğiyle kahkaha atmak istiyor. Ama sonra aklına senin o gruba karşı olan takıntın geliyor. Bir anda kapamak istiyor o şarkıyı. Ne kadar neşeli olduğu fark etmez o şarkıyı o videoyu kapatıp sana sövmek istiyor o arkadaş. Hoş olmuyor. Gruptan soğuyor o zaman o arkadaş. Adam akıllı müzik zevkine uydurduğu tek tük gruplardan birinden soğutma arkadaşını.  Yapma böyle. Tamam sev sevmesine ama sen çok çok bahsedince o gruptan böyle oluyor.  Sen çok çok sevme.  Ya da gidip piçlik yapma insanlara. Sevgilerimi sunuyorum sana. Keşke arabesk rap falan dinleseydin.
Hayal kurmanın berbat bir şey olduğundan daha önce bahsetmiş olmalıyım. Hele ki kurduğunuz hayaller plana dönüşebilitesi olan hayallerse işiniz vahim. Örneğin o hayalin bir mekanı olur, bir zamanlaması olur, bir şahıs kadrosu olur. Ve bunlar son derece akla uygun durumlardadır senin hayalinde. Sonra detayları olur, önemli detayları ama. Bunlar da muhtemeldirler. Senin yapacağın şey ya da karşıdan gelecek hareket vardır bir de. Bu da muhtemeldir. Eh sorun yok o zaman dimi? Değil işte öyle. Sen bu son derece muhtemel şeyleri düşündüğün zaman bu muhtemel şeyler muhtemellikten çıkıyor arkadaşım. Olası varsa da olmuyor sen düşündüğün için. Eğer mekan tamamsa zamanlama olmuyor, zamanlama tamamsa o küçük ayrıntılardan biri tutmuyor. Bir aksilik oluyor. Oysaki sen plan yapmasan hayal kurmasan olmayacak böyle. Rastgele hareket etsen doğaçlama olsan biraz daha  güzel olma ihtimali artacak. Hayal kurmayın. Her şeyi tastamam olmadan plan da yapmayın. O her şeyinin tastamam olmasının yolunu bulursanız bana da anlatın. Şu düşünce gücüyle her şey olur sen çok düşün şeyleri ben de tamamen ters etki uyandırdı şu ana kadar. Ben ne düşünürsem tersi oluyor.  Üzülüyorum. Güzel değil hiç.
Bu yıldan çok beklentim vardı. Gerek dersler, gerek arkadaşlıklar, olaylar. Olmadı. Daha iki ay geçti ama diyebilirim olmadı diye. Öyle görünüyor. Derslerimi bari düzelteyim ya. TMyim artık ama gerizekalı mıyım o yüzden mi oluyor böyle? Delireceğim blogger. Çok moralim bozuk.
Bir de insanları anlamaya çalışmak olayının dibindeyim. O kadar çok empati kurmaya çalışıyorum o kadar çok uğraşıyorum ki çözmeye kafayı yedim artık. Burnunu kaşısa empati kurup sebebini araştırmaya kalkacak duruma geldim. İnsanların çoğu anlaşılabilecek kadar aptal olduğu için pek sorun olmuyor genellikle. Yine de anlayamayacağım insanlar olmamasını çok isterdim. Ne bileyim kendileri anlatsalardı en azından bana. O kadar stalkerlığa rağmen nasıl hala anlayamam onu da bilmiyorum.
Günlerim böyle anlamsız sahte sahte geçiyor. Sana çok güzel ama önyargıyla yaklaşmak zorunda kaldığım bir grubun çok mükemmel bir klibini atıyorum ve yazımı bitiriyorum. Öptüm kocaman.

30 Ağustos 2012 Perşembe

Başlıklar konusunda çok kötüyüm

Bugün de bozduğum bilgisayarım için ağlıyorum.
Şu bilgisayarım bozulduğu günler içerisinde içimden o kadar çok yazı yazmak geçti o kadar çok yazı yazmak geçti ki anlatamam. Ama ne oldu yazamadım. Çünkü niye,  çünkü bilgisayarım pencereleri sürekli alta indiriyor. Sonra İpek her zamanki gibi ağlıyor tabii, başka yapacak şeyi mi var :(((((8 Gerçi düzeldi mi düzelmedi. Ama ben onu artık böyle kabul ettim, sürekli tıklamak sinir krizi geçirmeme sebep olmuyor artık. Klavyeme dondurma dökülmedi ama bu oldu, sanırım birilerinin bedduası tuttu hanyyy ;)))99.
Sırf biri eleştirecek diye cümle kurmaktan bile çekiniyorum bazen, sırf biri İngilizceme laf eder diye havasına İngilizce konuşan birine Türkçe cevaplar veriyorum. Özgüven düşüklüğü mü bu bilmiyorum ama biri bana laf edecek diye yapmadığım şey kalmıyor. Hele bir de o lafı duyunca bir alınıyorum, bir tripler, bir ergenleşmeler falan. Eğer o lafı edenle o sırada yakınsam triplerimle ağzına ediyorum bildiğin. Ama artık onu da yapamıyorum. Çünkü trip yaparak ağzına etmeye de çekinir oldum. Böyle eleştirilince giriyorum mağarama düşünüyorum kara kara ulan ne yetersizim diye. Çünkü neden?  Çünkü poposu boklu aptalın teki bana laf etti. Tabi İpek durur mu?  Bunun için de ağlıyor :((((88. Ağlamak lafı çok güzel. Ağlamıyorum ama kafama taktığımı dalgalı bir yolla belli etmek için ya da kafama takmadığımı dalgalı bir yolla belli etmek için, sonuçta dalgalı bir yolla bir şeyleri belli etmek için ağlıyorum demek çoğoş. Bunu açıklamayaydım iyiydi. Konudan konuya atlıyorum yine, farkındayım. Kafam çok dolu onun için muhtemelen.
İlişkiler çok abartılıyor. İlişkiler dediğim öyle sevgililik falan değil. Yani arkadaşlıklar bile çok abartılıyor. Ben abartıyordum ya da. Karşındakinin de bir insan olduğunu düşünmeden çok şey bekliyorsun sanırım. Ne bileyim yok çok umursasın, yok gerçekten seviyorsa belli etsin. Ya da belki bir şeylere tepki olarak yaptığı bir siklememezlikten hemen çıkarılan ‘ben tabi her şeyi affederim, ben tabi her şeyde buradayım, tabi umursamıyor beni çünkü ben enayiyim’ gibi bir yaftalama falan. Çünkü böyle diyince kendini ‘ben hep iyiydim, hep düşünceliydim, o beni sikti ve ben de ağladım, acı çektim,dersimi aldım’ gibi hissediyorsun.  Kendimden örneklerle konuşuyorum şu an, ben de böyle oluyor yani bu. Ama şu bir gerçek ki acı çekmek herkesin hoşuna gidiyor. Herkes hissettiği en ufak şeyi dağ yaparak anlatmaya bayılıyor. İnsanlar acı deyince ‘keşke hiç olmasa’ deseler bile yaşadıkları acılarla övünüyorlar. O acılar olmasa ne yapacaklarını bilemiyorlar. Keşke kötü bir şey başıma gelse de insanlar acısa bana, iyi davransalar; ben de şöyle yapsam böyle yapsam gibi sikko düşünceler falan alıyor başını gidiyor. Acı olmadan nasıl yaşanır bilmiyor hale geliyorlar. Ki bunun yanlışlığından bahsetmeme gerek yok sanırım.
İnsan sürekli umursanmak istiyor, kendisiyle ilgili herhangi birinin bir düşüncesini gösterdiği herhangi bir şeye ego bir kabarıyor, bir kabarıyor ki sormayın. İnsan umursanmaya muhtaç. Umursanmadığında kalkıyor sinirler havaya, öyle bir kalkıyor ki ne yapacağını bilemiyor. Yine acı çekiyor gibi triplere giriyor. İnsan duyguları yüzünden kendini aptal konumlara sokuyor. İnsan çok gerizekalı.
En ufak acıyı ‘ben bu acıyı uzun süre çekeceğim…….. ah ne kadar yazık………’ gibi değerlendiriyor. Acı çekmekten hoşnut ama acı çekerken Hollywood filmlerinde depresyona giren kızlar gibi rol yapmak hoşuna gidiyor.  İnsan çok ergen.
O en başta anlattığım ‘düzeltilmekten, eleştirilmekten korkma’ durumunda insan büyük bir etken oynuyor. Kendisi düzeltilse sinirleri bozuluyor ama birisini düzeltmenin verdiği mutluluk hiçbir şeyde yok. Birisi bir hata yapsa da düzeltsem, birisi bir hata yapsa da bir şey desem, birisinin şu yanına bir laf etsem gibi istekler alıyor başını gidiyor. Yapınca eleştirisini oh değmeyin keyfine. Seviştikten sonra sigarasını içerken yanında uyuyan kadını izleyen adamdaki huzuru hissediyor içinde. İnsan fazla iğrenç.
İnsan bir şeye sinirlendiğinde, bir inat yaptığında hiç bırakmayacağına o sinirinin hep içinde kalacağına,  karşısındakinin bunu hak ettiğine dair kendine yemin ediyor. Zaman geçiyor. İnsanın siniri geçiyor, bunun iyi bir şey olduğunu biliyor aslında ama sinirinin geçmemiş olmasını istiyor. Karşısındakinin bunu hak ettiğinden hala son derece emin çünkü. İnadını bırakmak istemiyor. Karşıdakini özlediğini inkar ediyor. Çok özlediğini. İnsan çok hırslı.
Ama insan benim.
Ama insan sizsiniz.
Azıcık duygusallı, ergenli, tespitli bir yazı oldu sanırım. Okurken kustuysanız özür dilerim. Ama ben sizi yine de seviyorum canlarım :))9. Bbbbbbbbb

12 Ağustos 2012 Pazar

Boş zamanlarımda İlay'a sövüyorum

Sıkıntıdan bir gün daha doğrusu gece içinde iki kez yazıyorum. Biliyorum yapmamalıyım çünkü sonra bir ay boyunca bir daha yazmıyorum ve düzenli yazmak daha iyidir her zaman için. Sanırım. Psikolojik dengem için. Sıkıntıdan dedim ama aslında sıkıntıdan değil. Sinirliyim. İlay’a sinirliyim. İlayı çok seviyorum sanırım, bir insanın en yakın arkadaşını ya da öyle bir şeyini sevmesi gerektiğinden daha fazla. Yani demem o ki eğer sims mantığıyla yaşasaydık şu an sims ilayla ‘woohoo’ yapmamıza bile izin verirdi. Woohoo! Woohoo. Bunlar hep seks.
Neyse. Çok sinir oldum işte ben ona. Çünkü önemsenmiyorum, önemsediğim kadar. En azından benim düşüncem bu ama o da böyle düşünüyor dediğine göre. O benim başkalarıyla konuşurken onu umursamadığımı düşünüyor ve ben de onun beni başkalarıylayken umursamadığını. Evet bu benim hatam ama yine de sinir oluyorum işte yapacak bir şey yok. Aramız düzelirse bile kavga atmak gibi bir adım atarak ilk adımımı yapmaya kalkışmıştım ben. Sonra anladım ki o kavga edecek kadar bile umursamıyor, ve eğer kavga edersek ben muhalefet olup İlay’ı haksız çıkarırmışım öyle olmadığı halde. Ben de peki dedim attığım ilk adımı çektim sen bilirsin ilay dedim ne bok yersen ye dedim mutlusun zaten böyle dedim ben de yazmam bundan sonra zaten dedim çektim elimi ayağımı. Çekmek istemedim aslında ama öyle yapmam gerekti. O öylesini hak etti. Ben konuşmak istedim ben onun bana çemkirmesini niye böyle yaptığını açıklamasını istedim. Sinirlenmek istedim. Hatamı anlayıp üzülmek istedim. Özür dilemek istedim. O istemedi, ne yapayım ki? Uğraşamam kavgayla dedi. Dediklerimi umursamadı dalgayla cevap verdi. Eğer bir şeyler olacaksa da yok benden adım falan. Atsın kendi adımını, madem böyle istemiyor kendi bulsun. Ki zannetmiyorum ki atsın çünkü çok eşsiz bir insan değilim yani bilmiyorum. Umursamaz sanırım. Evet, böyle buna inandırmak istiyorum kendimi. Önemsenmek falan istemiyorum ben çünkü. Haketmiyorumdur belki de. Sinirlerimi bozdu. Bozmasın. Of. Ergenleştim ben ya. Aşık mıyım amk bu ne yani siktiğimin İlayıymış. Yeter ha. Bok yesin sürtük. Tamam.
Bu arada bu İlay bundan önceki bir yazıda ismi geçen Karküresi diye tanıttığım şahıs. Nickname’e falan gerek yok amk zaten okuyanım da yok. No problem.
Gerçi bir şey daha oldu. Ama onu bu kadar açık anlatamam sanırım. Yani oldu mu onu bile bilmiyorum. İşte garip oldu yani. Hani bazen olur ya anlayamazsın ne hissettiğini. Öyle oldu. Açıklamalı mıyım ki? Kendimden bile utanıyorum sanırım. Bilmiyorum işte.
Açıklamıycam. Eğer bir şeyin olmamasını istiyorsanız o şey olmamış gibi davranın bir süre sonra o şey olmamış gibi olur. Ki zaten içimde yaşadığım ve yaşanmasına benim sebep olduğum aptalca bir şey bu ve eminim bu mantıkla yok edilebilir. Çok önemli şiddetli bir his de değildi zaten. Hafifti. Garipti işte.
Bir daha şu Kinderimsi işlere girmek istemiyorum. Kimseden hoşlanmak falan istemiyorum. Çok saçma çok gereksiz işler. Kimseye ihtiyacım yok ki benim. Girmiycem. Okullar açılınca da Kinder denen veleti kanka yapıcam kendime. Başka bir şey istemiyorum zaten. Sanırım.
Hem niye hep ben platonik oluyorum amk. Bıktım artık şu durumdan. Niye ben hoşlanan tarafım. Hoşlanan taraf zayıf taraftır. Seven, kaybeder işte. Gitsinler benden hoşlansınlar amk. Ala ala yaaaa……
Ben olsam ben de benden hoşlanmam ki. Neyin kafasındayım acaba? Yani aslında muhabbetim falan var sanırım, tipim de bakılmayacak kadar kötü sayılmaz. İnsana benziyorum diye düşünüyorum. Ama yeterli değil galiba. Olmayınca olmuyor işte. Olmasın zaten.
Ne işim var ya? Gereksiz.
Ama çok sıkıldım. Belki komikli bir arkadaş çevrem olsa bunlar olmazdı. Belki hep o yüzden böyledir.
Çok yalnızım lan.
Moralim daha da bozuldu. Ne boktan bir yazı oldun sen ya?
Neyse.
Bbbbbbbbbbbbbbbb
_________________________________________________________

-----çok çok ergence çok çok overly attached çok çok iğrenç çok çok abartılı çok çok çirkin yazı. okunması bu kişi hakkında kötü düşüncelere sahip olmanıza sebep olabilir------

Yeni yazı yazı yazacaktım ama üç yazı yaparak abartmak istemedim. Ama yazmalıydım çünkü moralim çok çok çok bozuldu. Aslında bozulmaması gerekiyordu ama bozuldu. Umursamam gereken insan sayısı çok kısıtlı olduğu için sanırım umursamam gereken herhangi birini haddinden fazla umursuyorum. Ama nefret ediyorum. Nefret ediyorum. Twitter'ını unfollowlamıştım milletle konuşmasını ve aşık olduğu çocuk -yazıqqqqqq- la ilgili tweetlerini daha fazla görmek istemediğim için. Ya da sosyalleşmesini. Tam bir overly attached friend'im evet. Ama giriyordum yine de sürekli, bakmak için ne yazdığına. Yazıyı yazdıktan sonra tekrar girdim. Belki kavga sırasında yazmıştır xdxd diyerek. Yazmamasını bekliyordum tamam. Ama, kavga ederken orada gidip o gerizekalı çocuğa tweetler atmış. Yani sürekli ismini vermeden tweetler attığı biri var onun işte ona. Amk. İnsanın hiç mi umrunda olmam ya? Biliyorum bilerek yaptığını ama artık istemiyorum. Seninle mi uğraşıcam ya. Uğraşmıycam. Sinir oldum. Cidden sinir oldum. Aptalaptatpatplpatltplpatlatpaktpatkt..... Üzül o çocuğa çünkü seni siklemiycek. Çünkü o kadar büyük bir egon var ki, o kadar kendini bir şey sanıyorsun ki. Yok gizli mesajlar yok bir şeyler. Uğraş sen. Evet. Çünkü o egonun zararlarını görmeyi hakediyorsun bence. Egon değil de odunun tekisin amk. Bildiğin odunsun. Niye umrunda olmak istediğim benim gerizekalılığım sana aşıkmış gibi davranıyorum biliyorum ama bu ne amk ya? Bu ne? Ben kinderden bahsederken diyordun ki yok habire onu diyorsun yok şöyle. Amk. Sen daha betersin. Twitterda iltifat edip egonu kaldıradursunlar. İlla ki bir şekilde bozulacak ki moralin. Sürekli mutlu kalamazsın. Ve moralin bozulduğunda da yine kendini kesiceksin. Zaten sen bana anlatmazsın. Niye umrunda olmadım ki senin hiç ya. Niye yani? Kendini kesmek yerine birini anlatmak daha kolay diye düşünüyordum ama tabi senin için öyle değil tabi. Sen farklısın. Özelsin. Çünkü sen çok zekisin dimi? Tebrik ederim. Çok sinirliyim sana. Bunu okumayacağını biliyorum evet. Umrunda değilim onu da biliyorum. Ve tam bi loser'ım bunu da çok iyi biliyorum. Kahretsin. Teşekkürler ama. 
İyi geldi.
Bokumu ye.
Aptal egoist bencil sürtük.
Çok ergenim.
Çok overly attached'ım.
Teşekkür ederim.......

-----çok çok ergence çok çok overly attached çok çok iğrenç çok çok abartılı çok çok çirkin yazı. okunması bu kişi hakkında kötü düşüncelere sahip olmanıza sebep olabilir------

Baybaybaybayaybyabyabyabaybayabyabayabaybayabyab

Sevgililerim. Nasılsınız?

Söz vermemem gerektiğini tekrar ve tekrar belirtiyorum. İnsancıllaştırdığım kendimi yaşadığına düşüncelerinin olduğuna beni anladığına inandığım defterler, internet siteleri, bloglarım var ve bu zaten psikolojik olarak iyi bir yerde olmadığımın bir ispatı ancak sorun bu değil. Normal arkadaşlarım olmadığı olsa bile çok çok az miktarda olduğunu yani demem o ki asosyalin teki olduğumdan insanlarla konuşmak yerine bloglarla konuşup, insanlara sözler vermek yerine bloguma söz verdiğimden ve sonra blogun konuşma kabiliyeti olmadığı için bir iki gün sonra onu unuttuğumdan ve ve –sonunda cümlenin sonuna geliyorum- dolayısıyla verdiğim sözleri tutamadığımdan söz vermemeliyim. Vermemeliyim yani.
Bak mesela günlüğüme her yazdığımda diyorum ki GÜNLÜĞÜM SÖZ SANA YAZCAM BUNDAN SONRA HER GÜN YAZCAM HER GÜNÜMÜ ANLATÇAM ARTIK ASOSYAL DE OLMUYCAM HER ŞEY SÜPER OLUCAK MÜKEMMEL OLCAK ÇOK ÖZÜR BB. Sonraki yazdığım tarih 2 ay sonra oluyor ve onda  da aynısı yazıyor. Çok acı bir durum. Evet, farkındayım. Sanırım ağlıyorum arkadaşlar bi sn…….
Neyse işte. Ama çok sıkılınca. Çok çok sıkılınca. Ve sürekli konuştuğun arkadaşların bile artık seni silkememeye ya da bu fiili kullanmamaya çalışmamı varsayarsak umursamamaya başlayınca. Böyle o hayali yarattığın bloglara, o ruhlara ihtiyacın oluyor. Diyorsun ben bir yazayım, bozmayım moralimi ben yazayım. Çünkü gerçek olmayan şeyler moralini bozamazlar. Moralin bozulmazsa hayat pembe olur. Onun içindir ki günlüğümü çoğu insandan daha çok seviyorum. Günlüğüm yırtılırsa bir insanın ölümünden daha çok üzüleceğim anlamına gelmiyor bu sevgili blogum ve sevgilim okuyucular, yanlış anlamayınız. Çünkü beynimde farkında olmadan yarattığım o garip düşünce beni o günlüğün bir ruhunun olduğuna ve bu ruhun sayfalar yırtılırsa günlük yanarsa kül olursa bile o ruhun kalıp benimle arkadaş olacağına inandırdı. Aslında o günlük benim.  Yani benim günlüğüm anlamında demedim. O günlük ben’im. Onun için diyorum ya kendimden bir tane daha olsa hayat boyu üzülmem işte. Onun için kafamda olmayan kişiler yaratıyorum. Sorunlu değilim. Yani bence değilim. Belki öyleyimdir. Zaten artık garip olmanın iyi olmak demek olduğu düşünüldüğünden garip olsam da sorun yok. Hollywood’un gariplikleri öven filmlerinden mi yoksa yeni neslin gerizekalılığından mı bilmem ama gariplik harbi çok iyi bir şey gibi oldu. Garipliği ben de çok sever oldum. Biri bana garip dedi mi seviniyorum öyle garip bir durum. Garip olmayın arkadaşlar gariplik iyi bir şey değil. Ben bunun da üllümünütünün oyunu olduğunu düşünüyorum o derece kötü bence. Hem çok günah cehennemlerde yanarsınız muazallah geçen gün bir arkadaşım arkadaşının arkadaşından duymuş garip olanların poposuna ateş sokuyolarmış cehennemde…… …  Yani çok kötü. Nereden nereye geldim.
Neyse işte size ne anlatmam gerekiyor bilmiyorum. Anlatacak değerli şeylerim yok sanırım o yüzden oluyor bunlar. Bir ay önce Sweney Todd'dan bahsetmiştim ya hani. İki haftadır nedense ona taktım. İlk izlediğimde öyle bir şey olmamıştı mesela ama sonra birden dilime dolanan şarkıyı farkettim falan felan. Nete girdiğimde The Worst Pies In London’un lyricsli videosunu açıp bağıra bağıra söylemezsem uyuyamıyorum mesela. Çok güzel ama o şarkı. Dinleyiniz efenim.

Broadway versiyonu da çok güzel. Babannem olmasını istediğim bir kadın oynuyor Mrs. Lovett'ı. Yerim.
Sonraaa, bir hafta tatile gittim ve iğrenç bir şekilde bronzlaştım. Kapkara oldum. Buğday tenli bir tipim zaten ve esmerlikten nefret ederim oldum olası. Şimdi bildiğin kapkarayım ağlıycam sanırım….. Bir de Marmaris’e gidicez bayramda. Sonum ne bilmiyorum. Zenci olup çıkıcam galiba.
Bir de tumblrlılara küfredip bir sürü küfürlü sorudan sıkılıp blogumu kapatmamdan bir hafta sonra tumblr buluşması teklifi almam çok kötü oldu. Tumblrlılardan evet nefret ediyorum. Evet, tumblrlıların hepsi beyinleri nutellayla kaplanmış ve Paul McCartneyle sevişmeyi hayal etmekten başka bir amacı olmayan gerizekalı insanlar. Ama … amaa… Olum asosyallikten nereye gidicem bilmiyorum. Sırf asosyal olmayayım diye bu yıl dersaneye başlamayı bile kabul ettim. Ama yaz geldi ve yine asosyalim. Nefret ediyorum lan. Yaşadığım şehirde adam akıllı arkadaşım yok resmen. Hepsi şehirdışı ve şu an en yakın arkadaşım dediğim insan bile umursamıyor beni. Asosyallikten ölücem bildiğin. Yani bilmiyorum. Tumblr’ımı asla geri açmam ama o buluşmaya gitmek istiyor içimde o asosyalliği yenmek isteyen taraf. Gerizekalı da olsa insanlarla kaynaşmanın neresi kötü olabilir ki? Sokağa çıkmaktan korkmak, alışverişe gidince mağaza görevlisinin yaklaştığını görüp kaçmak istemiyorum artık. Özgüven istiyorum konuşabilecek cesaret istiyorum canım sıkıldığında dışarı çıkabilmek istiyorum. Çok mu şey istiyorum amk ya. Belki de bir süre bunlardan nefret etmemden kaynaklı bu durum. Çünkü insanlardan gerçekten nefret ettim. Hiçbirini sevmiyordum hiçbirini. Ama artık kabullenmek istiyorum sanırım onları. Onlarla çok yakın olmam belki ama sadece kendimle vakit geçirmekten çok sıkıldım. Okullar açılsa bile daha iyi olacak sanırım en azından bir iki kişiyle internet dışında bir ortamda konuşma imkanına sahip olurum. O imkana sahip olma düşüncesi bile iyi geliyor şu an. Ve o tumblr buluşmasına gidip hepsiyle taşak geçmek istiyorum. İşin kötü yanı da beni davet eden o okuldaki kişiyle dalga geçeceklermiş gibi bir his var içimde ve bunu yaparlarsa cidden giderim ordan. Sebebi de şu ki baktım o buluşmaya gitme olasılığı olan şahıslara hepsi bildiğin kendini modern sanan bidıls seven ama castin dinleyen ve de böyle… sevgilisi onu terk edince ağlayan tipten insanlar. Böyle insanların siyaset konusundaki düşüncelerini bilirim. Daha doğrusu şöyle diyim bir şey bilmezler ama bazı kalıpları vardır ve o kalıplara uymayan insanlar biter onlar için. Bir şey bilmezler ama ortada bağırırlar ŞUNU TUTUYOM AĞAĞAĞA ATATÜRKÇÜYÜM diye. Atatürk’e Atatürk’ün görse utanacağı bir şekilde taparlar. Kötüdür onlar. Benim dediğim arkadaşım da işte ailesi muhafazakar biri. Kapalı kendisi ve siyaset hakkında o da pek bir şey bilmiyor. Sadece onun da kalıpları var sanırım aşmış biraz oraya uyum sağlar kesinlikle ama öbür iğrenç insanlar nasıl bir tepki verirler bilmiyorum. İki tarafı da sevmiyorum. Siyaseti de sevmiyorum. İnsanların olduğu bir yerde barışın olamayacağını ve savaşın cinayetin pis şeylerin her türlü olacağını kabullendim sanırım ve şu an John Lennon Reyizin tumblr klişesi olmasına rağmen güzel kalan nadir şeylerden olan Imagine şarkısının içeriğindekilerden başka bir şey istemiyorum. Ve bu mümkün olmayacak onun için din hakkında siyaset hakkında konuşmanın ne yararı var ki? Hippi olup bir ömür boyu ot çekip karavanla gezerek mutlu bir şekilde yaşamak bence bu aptalca şeyleri konuşarak tüm ömrü harcamaktan daha zevkli. Bilmiyorum işte. Tumblr buluşmasına gidersem de yanıma birini daha alıcam sanırım. Olmadı gitmem zaten nefret ediyorum tumblrdakilerden. Dersaneyle de sosyalleşebilirim diye umuyorum. Asosyal olmaktan nefret ediyorum…….. Bunun sebebi benim biliyorum ama yine de nefret ediyorum. İnsanları sevmemek kötü bir şey ve ben insanları sevmiyorum. Gördüğüm herkese karşı bir önyargı besliyorum ve tanıdıkça önyargılarımın haksız olmadığını anlıyorum. Okuldan bu yıl arkadaş edinebilmem bile çok şaşırtıcı bir olay çünkü ben geçen yaz tüm yıl yalnız gezicem ağağağ diye ağlıyordum. Ama edindim işte. Hepsi ergen bana göre, hiçbiriyle tam anlamıyla ‘arkadaş’ olamam ama yine de kendi kafamda yarattığım bir varlık olmaması daha iyi sanırım. E diyorsan neden onlarla takılmıyorsun işte beğenemiyorum. Gerizekalıyım ben biraz. Kendini beğenmiş biri değilimdir ama hala aradığım arkadaş çevresini bulamadım. Şu sürekli kızkıza gezen ve boş vakitlerinde erkekleri konuşup kıkırdamaktan, sevgili yapmaktan başka bir işi olmayan insanlardan nefret ediyorum. Onlardan biri olmam. Olmak istemiyorum. Eğer okuldakilerle takılırsam sonum bu olacak bence. Takılmam onun için. Zaten bana göre kızlardan iyi arkadaş da olmuyor, demek istediğim en azından bizim okuldaki tüm kızlar yukarıdaki mantıkla hareket eden tipler. Okulda kafa olan iki üç tane kişi varsa hepsi de yukarıdaki tiplerden dolayı karşı cinse sevgiliden başka bir gözle bakmazlar sanırım. İğrenç işte. Erkek gibi olmayı planlıyorum onun için bu yıl. Zaten 9gag ya da 4chandeki erkekler böyle kızlar böyleli postlara bakılırsa erkek gibi yaşayıp erkek gibi düşünüyorum ama tipim ergen bir kız gibi duruyor galiba. Saçlarımı falan kestirmek istiyorum aslında da öküz gibi saçım olduğu için aslan yelesine dönerler diye korkuyorum, yapamıyorum. Ki dönmüşlerdi çocukken bir kere denediğimde kestiremem onun için. Aman. Dik falan durayım ben ve azıcık özgüven edinip bir şeyler yapayım bence.
Asosyallik……..
Eğer buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim çünkü çok saçma şeyler yazdım ben yine.
Sizi seviyorum canlarım ve şöyle bir gerçek var ki:
Blogger > Öbür siteler
Öptüm.

5 Temmuz 2012 Perşembe

Bence yazılara başlık bulmak çok saçma.

Şu günlerde Torrent’ın dıdısını dıdıyorum.  Bilgisayarımda yer falan kalmamış hatta. Bilmiyorum napıcam. Bu bilgisayar da külüstür zaten.  Demem o ki işim çok zor a dostlar *derdini anlatan kocakarı tınısıyla*
Neyse efeniiim, sözde ilgileneceğim bloguma yazı yazmak için konu bulmak, yazı yazmaya yeltenmeye uğraşmak gibi aktivitelerim dışında pek bir katkım olamadı henüz. Bunlarda da başarısız olduğuma göre yapacak bir şey yok. Ben de dedim bari hayatımı anlatayım, düşüncelerimi yaptıklarımı anlatayım, iyice soğusun okuyanlar –ki zaten yok gibi bir şeyler- ben de rahatlayayım. Yok ya öyle demedim de ne bileyim dedim işte bir şeyler. Yazı yazmam gerekiyor sonuçta ve ortaya çıkacak şey illa ki bunlarla ilgili olacak zaten. Yani bunları açıklamamın aslında ne size ne de bana bir faydası dokunmuş oldu.
Öncelikle şu günlerde internetim çok sorunlu, bakım mı ne varmış işte abartmıyorum dakikada 2 kez gelip gittiği bile oldu. Öyle garip, sonuçta benim internetim yani.
Garip demişken bir de şunun farkına vardım ki artık ‘garip’ pek de hakaret içerikli bir söz gibi değil. Garip sözcüğünü ben hep sevmişimdir ama artık herkes seviyor, ya da herkes hep seviyordu da ben yeni fark ettim. Ama bir de şöyle bir şey var ki şu televizyonda izlediği dizilere falan özeniyor insanlar. Orada farklı olup öne çıkan insanların özelliklerinden biri olduğu için ‘garip’ olmak, insanlar da garip olmak istiyorlar, garip denilince mutlu oluyorlar. Onun için herkeste bir marjinal olma çabası var sanırım. Farkında değiller ki marjinal olmaya çalışırken marjinal olmaya çalışanlar olarak bir farklılık meydana getiremiyorlar. Sorun ‘çalışmak’ işte. Bir insan bir özelliğini yokken var etmeye çalışamaz. Bir insan aptalken kendini zeki gibi gösteremez. Bir insan eğer o taklit ettiği kişi değilse o olamaz. Bir insan sırf homofobiklere karşı olduğunu belli etmek için her ne kadar gördüğü her gay olduğu sanılan erkeğe gülse de modern görünmek amacıyla cinsel tercihinin biseksüellik olduğunu söyleyince biseksüel olamaz. Bir insan her başı belaya girdiğinde, her bir şeye ihtiyaç duyduğunda, her kötü hissedip her şeyin iyi olmasını dilediğinde dua ettiği halde farklı olmak ve ilgi çekmek için ateistim dediğinde ateist olamaz. İnsanlar bunu anlamıyorlar. İnsanlar kendileri olmanın marjinal olma çabası içinde olmaktan katbekat daha iyi olduğunu fark edemiyorlar.
Gerçi şöyle de bir şey var ki ben kimim ki bunları size anlatıyorum. Sadece böyle düşünüyorum ben, artık birileri yapıyor diye her şeyi yapacak hale geldik. Ve bunu yaparken bir de farklı olduğumuzu zannedip bir havalara bir havalara giriyoruz ki sormayın. Bu şey gibi sanki, mağaza görevlilerinin CEO’ymuşçasına havaları vardır ya hani. Ben korkarım mesela onlara gidip bir şey sormaya ya da şunu şunu arıyorum demeye. Sadece bana mı bu bilmem, her neyse. İşte aynı onun gibi bir şey bu, hiçbir şeyin yokken her şeyin varmışçasına triplere girmek ya da her şeyin varken hiçbir şeyin yokmuşçasına. İnsanlar elindekinin farkında değil. Aklıma Ersin Karabulut’un bir karikatürü geldi bununla ilgili, herkes yapıyor diye bir şeyler yapmak yanlış olduğunu unutmaya çalışıp doğrularını değiştirmekle. Durun bulursam atıcam.
Ki bulamadım o karikatürü. Ama şöyle bir şeydi, şimdi aile var bir tane, ailedeki çocuğun okuluna yüzsüz bir çocuk geliyor. Ama yüzsüz derken gerçek anlamda yüzü olmayan bir çocuk böyle suratı topraktan falan herkes çok şaşırıyor aa yüzsüz derken bu yüzsüzlerin sayısı baya artıyor.Bir süre sonra insanların yüzleri başta hastalığımsı bir şeyden kururken artık insanlar kendi yüzlerini kurutmak istemeye başlıyorlar bu yüzsüzlere benzemek için. En son televizyonda yüzsüzler ünlü oluyor derken herkes yüzsüz olmaya başlıyor bizim aile ama hala direniyor yüzsüzlüğe karşı. En son anne isyan ediyor işte insanların yüzüne bakamıyorum falan çünkü başta kötü gruba giren bu kitle artık herkes olmuş oluyor ve de bu kitlenin içindekiler artık yüzü olan insanlara acır gözle bakmaya başlıyorlar. Ve ailemiz de devletin dağıttığı yüz döken spreylerden sıkıyorlar en sonunda ve yüzsüzlüğe kavuşuyorlar. Ama son kez çocuk aynaya bakarken düşündükleri çok düşündürür. Tam yazamam ama şöyle bir şey diyordu çocuk içinden :  “Son kez aynaya baktım. O an gözlerim sanki güzelmiş gibi geldi. Ama sonra dedim onlar öyle diyorlarsa, değildir herhalde. Spreyi sıktım”
Neyse tamam çok konuştum bu konu hakkında. Ama karikatür çok güzeldi. Zaten bu hafta yani geçen haftanın uykusuzunu da kaçırdım. Pöf ya. Dışarı da çıkamıyorum ki alayım, karikatür kitaplarından aldıracaktım bir de anneme, yalan oldu hep. Dışarı çıkamıyorum çünkü çok korkuncum. Böyle kaşlarım suratım bakışlarım falan. Evin içinden çıktığım saniye sanki gözlüklü adamlar üstüme atlayıp “O bu dünyadan değil, hatta başka bir evrenden.” diyecekmiş gibi ve o an bana bakan insanlar buna inanmaktan başka bir çare göremeyecekmiş gibi geliyor.
Bir de şu sıralar aşırı bir şekilde mısır aşeriyorum. Böyle durup dururken mısırlı hayaller kuruyorum falan. Anlamıyorum kendimi ben.
Oğlum bir de millete öküz,odun falan diyorum da öküzün alasıyım haberim yok. Görmüyorum görmüyorum bazı şeyleri bir de umursadığım halde umursamıyormuş gibi davranıyorum arada falan çok kötü lan..... Kendime not: İnsan ilişkileri konusunda dikkatli ol. Evet.   Bir de size not: paragrafları bağlayamayışıma bakıp sövmeyin nolur :( 
The Walking Dead’i izliyorum bir de baya baya diyerek dalıyorum çünkü anlatasım var. Favori karakterim de Daryl. Ha bir de Asyalı çocuk var adını öğrenemediğim. Ama bir Daryl değil. Çocuk öyle bir şey ki böyle hem çok iyi hem kaba hem samimi. İyi insanları severim evet ama genellikle iyi insanlar yapmacıktırlar. Çünkü herkesin içinde şeytani şeyler yapmak isteyen biri vardır ve iyi insanlar bu yokmuş gibi davranırken dürüst olmadıklarından aslında iyi olmayan konuma geçerler gözümde. Daryl öyle değil işte. O çok kaba ve de çok iyi olmadığı sevilmemesinden belli biri. Ama o kadar iyi ki. İyiliğini geçtim oradaki yaşlı kadınla konuşması dışında her şeyi çok çekici. Zombileri aşırı güzel öldürüyo mesela. Bir zombi çıkıyor bunların karşılarına hepsi bir şokta anaaaaaaa zombi lan napıcaz havalarındalar Daryl geliyor sikerim seni piç diyor sıkıyor gidiyor, İpek de yerlere yatıyor xd. Bir yaşlı kadın var kızı zombi oldu kaldı dımdızlak o yavşıyordu buna. Ulan kadın yaşına başına bakmadan,a yıp ediyorsun lan. O da terslemiyor kadını pek gerçi geçenlerde stupid bitch falan dedi ama yetmiyor bana. Ana avrat sövmesi lazım ki gitsin o yılışık sürtük. Böğğ.
Sonracığıma efenim iki tane Tim Burton filmi izledim. Big Fish ve Sweney Todd The Demon Barber of Fleet Street. Evet yapıştırdım da attım o nasıl bir isimdir lan? Eternal Sunshine of The Spotless Mind’a laf ederlerdi bir de. Onu ezbereyim oysa ben. Neyse işte Big Fish’in zaten son yarısını Cnbc-e sağolsun izlemiştim televizyonda. Ama en baştan tekrar izlemek çok güzel oldu. Çünkü çok güzel bir film. Anlatılan hikayeler, o saflık, samimilik. Güzel şeyler bunlar. Hayaller falan. Big Fish’i zaten benim burada anlatmama gerek yok bence. Ama asıl anlatmak istediğim o uzun isimli film. Tim Burton’ın filmlerinde hani böyle bir korku hissedersiniz, bir tırsma olur, bir tutku olur ama aynı zamanda. Gariptir genelde Tim Burton’ın filmleri. Big Fish pek öyle değildi işte o yüzden mi bilmem çok güzel bir film olsa da aynı etkiyi yaratamıyor Demon Barber of The Fleet Street’le. Ölü Gelin filmini izlemiştim ben, animasyon ve onda da vardı o korku. Alice Harikalar Diyarında da sonra. Dediğim filmde de aynı elektrik aynı tutkuyu alıyorsunuz. Yapılan iğrenç şeyleri o an umursamıyorsunuz ki zaten Johnny Depp dediğimiz yaratığımsı insan öyle bir hissettiriyor ki o yaşanılanları. Anlamıyorum yani. Helena Bonham Carter da çok iyidir tabii, yerler.
Yazımı koyacağım Barbie resimleriyle bitirmek istiyorum. Biliyorum ki Barbie’lerim çok seksiler. Evet efenim üşenmeyip okuduysanız öpüyorum.


1 Temmuz 2012 Pazar

Uzaylılar, hoşgeldiniz

Kendimi alamayıp bir tane daha yazı yazıyorum oley! Bak blog, buraya girmem iyi oldu. BLOGUMLA KONUŞUYORUM ÇOK ŞİZOFRENİM. Bu arada lan akdsadskjasl tek takipçim var o da benim caaaaaaaaaanıım Şizofren Ninja'cım, bak önceki yazı da demiştim ya bazı insanlar araştırır vırt zırt diye bu arkadaş da araştırmış bulmuş blogumu, rezil oldum lan!!!1 Ehehehe. Oğlum şu Kinder denen gavatı bırakıp bu kadar ergen olmamam lazım artık. Sonuçta onu Uykusuz'larım kadar bile önemsemiyorum. Ayrıca tumblr akıp da tumblr'ıma yazdıklarımı hiç siklemeden, buraya hiiç akmayıp buraya yazdıklarımı siklemem çok saçma oldu. Ve siklemek kelimesini öyle bir kelime yok diye gösteren Chrome'a sesleniyorum. Çok cahilsin cınaam. Evet. Ya şimdi yazı yazmak için anlatacak bir şeyler olması lazım ki öyle bir şeyler ben de yok. Ama bunu en son yazımın ergence bir yazı olarak kalmaması ve aslında o kadar da ergen olmadığımı göstermek amacıyla yazıyorum ki aslında bunu yapmam da çok saçma. Çünkü ben çok saçma bir insanım. Evet..... Bu arada geçen gün bu kadar asosyal olmayı bıraktım! Dışarı çıktım blog!!!!1 Bu benim için çok önemli bir adım!!!!11 ldsjadskdsja VE BİME DONDURMA ALMAYA DA GİTMEDİM OLEEY. Neyse. Niye dışarı çıktım çünkü o demiştim ya yine Kinder'in çok yakın arkadaşıyla çok yakın arkadaş oldum diye. Onla buluştum işte. Ve sonra kafamda şöyle bir soru belirdi "Kinder bu kadar odunken nasıl onun bir arkadaşı bu kadar iyi olabiliyor??" Cık, hala cevap alamadım. Zaten çok da umrumda değil. Burayı çok kişisel yapmamalıyım burayı çok kişisel yapmamalıyım burayı çok kişisel yapmamalıyım. AMA ÖNEMLİ OLAN BU DEĞİL. Blogger'ı cidden çok seviyorum. Sürekli tumblr'la karşılaştırıyorum belki ama en azından nutella diye geberip erkek istiyoreeaaam diye kendini yerden yere atan kitle pek yok, yani var da çok yok. Arkadaşlar ergenlik çok zor bir şey. Bir de buraya geçenlerde bulduğum çok güzel bir şarkıyı atıcam daslkjds. 

Bu şarkıyla çok güzel kafa bulabilirsiniz. Çok güzel olur hem de. Oley yani. 

Şimdi gidip bir iki güzel blog takipliycem, tabiki bloggerdakileri yani. Artık blogger akıcam çünkü dediğim gibi. Bunu unutmamam dileğiyle. Öptüm. 

Arkadaşlar çok ergenim, alerjisi olan okumasın :(


Uzun zamandır yazmıyorum. Hani derdim ya, demesem bile düşünürdüm yani tatilde nasılsa daha çok ilgilenir daha çok yazarım diye. O hiç ama hiç olamadı blogumsu günlükçük. Tatilde her şey çabucak geçiyor. Her şey oluyor, bitiyor o kadar çok o kadar çok şey değişiyor ki ama yine de yazasım gelmiyor. Yazmak için oturuyor hiçbir şey yazamadan sayfayı kapatıyorum, yarım bırakıyorum, olanlara karşı hissettiğim o berbat hisler illa ki geçecekler diyorum, umursamıyorum, yazamıyorum. Şu an mesela o kadar çok şey değişti o kadar çok şey oldu ki. Ve ben sadece izlemekle yetinebiliyorum. Hani benim bir kinder vardı ya günlük. Hani takıntılıydım. Hani baya bir takıntılıydım. İşte onunla umut bile kalmadı artık. Her şeyin içine ettim gibi bir şey oldu. Her şeyi anlatmak istiyorum aslında ama bunu gerçek günlüğüme yapmayı tercih ediyorum. Ona da çok uzun zamandır yazmıyorum. Sizi aksatmamalıyım, farkındayım. Neden ona yazıyorsun ki dersen sebebi var. Burası internet, ne olacağını bilemezsin. Belki olur da araştırası tutar birinin, youtube’da onların şarkısına saçma sapan bir yorum yapanın nickine bakar, aratır. Belki olur da burayı bulur. Belki olur da okuyası tutar. Belki belki olur da Esin yine rezil olur. Bunu istemiyorum. Çünkü kendim olmadan olsam bile fazlasıyla rezilim zaten. Ha umut kalmadı dedim ya, zannetme ki ben cesaretimi topladım her şeyi anlattım, reddedildim. Hayır. Onun benden hala haberi yok. Yani var da isim olarak biliyor beni. Yaptıklarımı bilse, onunla konuşan kişinin ben olduğumu bilse, ONUN DA BİR TAKINTISI OLDUĞUNU ÖĞRENEN KİŞİNİN BEN OLDUĞUMU BİLSE, sanırım tekrar ölürdüm. Ama içimde bir yer de hepsinin ben olduğumu bilmesini istiyor. Onunla o kadar samimi olabileceğimizi yine, müzik zevkimi beğeneceğini her ne kadar garip bir kız da olsa Entel’in ben olduğumu bilmesini istiyor. Evet Kinder’cim bak, eğer araştırdıysan ve burayı okumaya kalktıysan şimdi öğrendin. O BENDİM! Ama tabii ki sen böyle bir şey yapacak kadar işsiz ya da bunun ihtimallerini düşünecek kadar zeki olmadığından bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceksin. Bu benim hatam değil, zira her şeyi öğrenebilmen için sana çok küçük de olsa bir hak tanıyorum sayılır, değil mi? Ehehe. Bu arada senin çok yakın bir arkadaşınla çok yakın bir arkadaş oldum ben. Hatta o geçenlerde sana benden bahsetmiş, o her şeyi biliyor tabii doğal olarak. Sen de “ahaha manyak mısın oğlum sırf bizim okulda diye :D” demişsin ya. Onu da biliyorum canım. Her şeyi biliyorum. O Emily Didonato’yla konuşmanı da biliyorum. O ‘çok fazla, vazgeçemem ondan, bilmiyorum bir garip’ dediğin kızı da biliyorum. Ama sen bunu öğrendiğimde hissettiklerimi bilmiyorsun, o kız keşke ben olsaydım diye içimden ne kadar geçirdiğimi, sana Entel olduğumu anlatmamak için ne kadar uğraştığımı da bilmiyorsun. Bilemeyeceksin. Eğer öğrenirsen lütfen benim daha fazla kötü hissetmemi sağlama. Zaten senin yüzünden fazlasıyla kötü hissettim ben. Hayır, sanma ki günlerce ağladım, onu yapacak kadar önemli olmadın hiç, olamazsın da. Aşık değilim çünkü sana. Sadece egoma yediremedim işte, özgüvenim daha da düştü ve bir iki gün hep rüyama girdin. Ama yine de seni düşününce hala o egonun acılarını yaşıyorum, hala kaldıramadım işte. Bak olur da öğrenirsen –ki öğrenmeyeceksin-  sadece bana yaz işte. Sen selam yazsan bile bir gariplik olacağını anlarım ben çünkü. Çünkü sen yazmazsın. Çünkü senin sadece ‘ismen’ tanıdığın bu kız senin hakkında neredeyse her şeyi biliyor. Ahaha ben fazla işsiz bir insanım, buradan bunu da anlamış oldun. Kindercim neden bilmiyorum ama sana takıntımdan vazgeçmemek de istiyorum bir taraftan. Aslında sırf seninle tanışmak istiyorum, senin bana ‘kanka’ diye hitap etmen bile beni çok mutlu edecek bir olay olur. Seninle tanışmak istiyorum dedim de seninle zaten çoktan tanıştım ben, ben seni iyi tanıyorum. Ama senin beni tanımanı istiyorum. Bir de keşke senin o takıntı mıdır aşk mıdır bilmiyorum ama sikmeyi düşünürken  kıyamayıp garip hissettiğin, o böyle çok değişik çok farklı çok fazla garip işte :D olan kız var ya onun olmamasını istiyorum. Ama o var yani ve ona karşı hislerin bitse bile o zamana kadar benim sana karşı takıntım bitmiş olacak. Kinder. Ah Kinder ah. Neden bloguma seni yazacak kadar seni önemsiyorum, bilmiyorum. Keşke önemsemeseydim.
Neyse işte çok gerizekalısın yani. Az önce yazılara göz gezdirdim de, ergenliğin dibine vurmamı sağlamaktan başka hiçbir katkın olmamış ki bu da son derece olumsuz. O yüzden artık sikimde değilsin, olmamanı umuyorum. Gözlerinden öpüyorum bebeğim, bbbbbb.
Demem o ki blogçuk sana yazmıyorum, yazamıyorum ergenliğin dibinden kalktım daha çok yazmalıyım biliyorum onun için artık daha çok ilgi alanlarımda olucaksın. Mutlu ol.
Son.