Bundan sonra sadece blogger’ıma açılmaya karar verdim.
Twitterda sikertme yapmak, ya
da tumblrda yazı yazmak hiçbiri bu kadar etkili olamıyor. Sadece blogger’ım
etkili olabiliyor moralimi düzeltmeye, sinirimi atmaya, rahatlamaya.
Zaten tumblr’da sadece kendim
olunca “çok küfrediyorsun” diyen bir yakın arkadaş ve de babaannemin o 70
yaşındaki haliyle google’da ismimi
aratıp twitter’ıma ulaşıp oradan da tumlr’ıma girdiği ve sürekli anonimden “ders
çalışmaya öff denir mi?” “ders çalışmak çok mu zor?” gibi sorular sorduğu
gerçeği var. Ve bunlar oradan soğumak için son derece yeterli.
Anlatmak istediğim konuya balıklama atlıyorum, en çok sinirimin
bozulduğu şey ciddi anlamda yedekte kalmam. Gerçekten ciddi anlamda yedekteyim.
Yedek. Yedek arkadaş. Yedek en yakın arkadaş. Rastgelince konuşulan kişi.
Hiçbir zaman bir işe yaramayacağı bilinen kişi. Ben hep bunlarım. Eğer en yakın
arkadaşınızla küserseniz bana gelip onun dedikodusunu yapabilirsiniz, çünkü ben
hep dinler ve hak veririm. Çünkü ben yedeğim. Eğer çok mutlu olursanız ve
çevrenizdekilerin bunu umursamayacağını bilirseniz gelip bana anlatın, çünkü
ben hep olumlu tepki veririm. Eğer saçma sapan bir hayaliniz varsa ve bunu
gerçekleştirebileceğiniz konusunda hiçbir şüpheniz yoksa gelip bana yine
anlatın, ben destek çıkarım. Ama bir şey olduğunda. Yani bana bir şey olduğunda
ben hep yalnız kalayım. Kaderim bu çünkü benim.
Yedekteyim işte. Hani kötü
gün dostları önemlidir gibisinden laflar var ya oradaki kötü gün dostunun
ağzına ediyorlar işte. Hakediyor belki de o da. Ağzına ettirtmemesi lazım, ama
ediyor.
Benim bir kötü gün dostum yok
mesela. Çünkü ben derdimi anlattığımda size o dert saçma gelir. Çünkü ben
derdimi anlattığımda beni teselli etmek yerine ne kadar saçma şeyleri dert
edindiğimi söylersiniz. Çünkü ben derdimi artık anlatamıyorum. Çünkü artık
eleştirilmekten o kadar bıktım, o kadar usandım ki.
Ha, var tabi. Çok iyi
insanlar var şu dünyada. O kadar iyiler, o kadar iyiler ki. Ama onlar hep
yanında olamıyorlar işte. Onlar uzakta oluyorlar, görüşülmesi zor kişi
oluyorlar. İnternetten bile ağzına eden insanlar gibi, internetten bile mutlu
eden insanlar onlar. Ama onlar internette bile zor görüşülen insanlar aynı
zamanda.
Ben ağladığımda kimseye
ağladım diyemem. Çünkü ben az ağlarım ama ağladığımda o kadar çok o kadar çok
ağlarım ki. Ve o ağlama sebeplerimi saçma bulursunuz siz. Çünkü sizin
yaptığınız her şey mantıklıdır. Çünkü siz hep zekisinizdir. Çünkü siz hep
mükemmelsinizdir. Çünkü, en iyisi sizsinizdir.
Ama lafa gelince örneğin bir
özgüven konusunda “Aslında bende de var özgüven düşüklüğü, benim de özgüvenim
çok düşük” dersiniz. Çünkü her şeyi sahiplenirseniz ancak mükemmel olursunuz.
Ben üzgün hissettiğimde bunu
yazmaktan başka hiçbir şey yapamam. Kızgın hissettiğimde de. Eğer bir
kavgadaysak anlatırım, her şeyi anlatırım. Ama o kavgalar hiçbir işe yaramaz
çünkü siz o sinirle benim dediklerimi umursamazsınız. Çünkü siz o sinirle
ağzınıza geleni söylersiniz. Ama benim kavgalarda dediklerim pek de sinirden
edilmiş laflar değildir. Eğer gerçekten hissetmemişsem, söylemem. Söylemem
işte. Ama siz, siz anlamazsınız.
Keşke siz, siz olmasaydınız.
Keşke ben yalnız kalmak zorunda olmasaydım. Keşke ben ağladığımda, yanıma gelen
tek kişi annem olmasaydı.
Keşke.