Sadece herkes uygun zamanı bekler, belki o zaman hiç gelmez, belki gelir de
kaçırılır bilinmez.
Ama herkesin her zaman söyleyecek bir şeyleri vardır.
Of. Neden şimdi böyle bir başlangıç yaptım hiç bilmiyorum
açıkçası. Saçma mı oldu onu da bilmiyorum. Demek istiyorum ki söyleyecek
şeylerim hep var. Ne zaman oturup yazmaya başlasam illa ki anlatacağım bir
şeyler var, çünkü herkesin vardır, çünkü herkes hayatta.
Sadece yazmak için, Mouse umu Word’ü açmaya götüren ilahi
bir kudret falan bekliyorum.
Genelde internet gidince yazıyorum ama ilahi kudret falan
yok.
Ama keşke bir ilahi kudret olsaydı. Çünkü olağanüstü şeyler
çok güzel. Fala bakmak falan da çok güzel geliyor çünkü kulağa. Gizemli. Gizemi
seviyor insanlar çünkü hayat çok gizemsiz.
Eğer her şey gizemli olsaydı sıradanlık arayacaktık. Eğer çok paramız
olsaydı normal orta düzey bir yaşam dileyecektik. Eğer gözlerimiz mavi olsaydı
kahverengi olmasını isteyecektik. Eğer hayat çok kolaysa zor olmasını dileyecektik.
Çünkü insanlar aptal.
Almanya’da bir hayvanat bahçesi varmış. Bir kapının önünde “DİKKAT!
İÇERİDE EVRENİN EN TEHLİKELİ HAYVANI VAR” yazıyormuş. Kapının arkasındaysa
sadece ayna varmış.
Doruk Kemal ‘in twitterından öğrendim bunu. Çok hoş değil
mi?
Anasöz işte. Çok tehlikeli çok iğrenç çok boktan şeyleriz
biz. Eğer şimdi bizim de zekamız kontrol gücümüz olmasaydı biz de sıradan
hayvanlar olsaydık evren çok güzel kalacaktı.
Buradan zekanın iyi bir şey olmadığı gibi bir sonuca da
ulaşılabilir.
Bilmiyorum.
Çok saçmaladım. Bu yazının komik olması gerekiyordu. Bu
yazının güldürebilmesi gerekiyordu.
Mutsuz da değilim neden böyle yazdım bilmiyorum.
ÖH. Bugün hiç güzel değildi. Dün de değildi.
Bugün evin karşısındaki AVM’e gittim. Saçma sapan bir
sebeple. D&R’a girip çıkmak için işte. Bahane ama o.
Anlatacağım nokta o değil. Tam işim bitti çıkacaktım AVM’den
ki, çıkış kapısında Mavi var. Mavi’nin de şu anki reklamında Adriana Lima
oynuyor ya, işte onun resmini koymuşlar camın önüne kocaman. Kırmızı skinny
pantalonuyla poposunu öne çıkarıp “Beni sikin” dercesine seksice bakan Adriana
Lima. Bir adam da benimle beraber yanında arkadaşıyla çıkıyordu ki Adriana Lima’yı
gördü. Çıkmadan hemen resmin önüne koştu, baktı öyle sonra arkadaşını dürtüp “Ne
güzel kadınlar var” dedi.
“Ne güzel kadınlar var.”
Cidden. Ne güzel
kadınlar var. Ne güzel insanlar var.
Yok yok bekleme çok duygusallı bir anafikir falan
girmeyeceğim buraya. Sadece. Adaletin, şansın amk.
Bir çocuk düşünelim mesela. En iyi hastanede, en iyi doğum
yaptıran doktorun elinde doğmuş, çocuk bakımı, psikoloji,sosyoloji, fen
dalları, edebiyat alanlarında bir sürü kitap okumuş bilgili, zeki ve güzel bir
anneye, aynı şekilde güzel , zeki ve bilgili bir babaya sahip, maddi durum olarak
ortalamanın çok çok üstünde bir ailenin çocuğu.
Çocuk doğduğundan itibaren mükemmel bir şekilde yetişiyor.
En iyi okullara gidiyor, olabileceğinin en iyisi oluyor. Yakışıklı da zaten.
Hayali oyunculuk. Çocuğun tek kusuru böyle mükemmel biri olduğunun farkında
olması. Bu onu çok kendini beğenmiş yapıyor işte. Ama olsun o yine de mükemmel.
Sonra bu çocuk işte bir ajansa falan kaydoluyor, çok ünlü kanallarda oyunculuk
yapıyor çocuk yaşında daha. Ya da işte her ne istiyorsa onu oluyor. Facebook’da
twitter’da tumblr’da falan hesapları var hep. Hepsinde de ismini belli ediyor
kendini belli ediyor. Bu sitelerde bile sırf tipinden ve şansından dolayı hayran
olanları var, birsürü platoniği. Ama o hiçbirine cevap vermiyor, tenezzül bile
etmiyor. Arada egosunu tatmin etmek için adına yazılanları okuyup gülüyor,
samimi gelenlere sanki o hiç kimseyi terslemeyen, herkesi önemseyen
biriymişçesine cevap veriyor.
Yok lan böyle birini tanıdığımdan değil. Ama var yani. Belki
dediğim kadarı olmasa bile var. Çok var.
Bir de kendinizi düşünün. Bir de bir köyde, evin içinde
doğmuş bir çocuğu düşünün. Düşünün bunları.
Kimse ailesini seçemez. Bir Kürt diyelim mesela. Irkçı biri
değilim ben. Hani en sevilmeyen onlar ya şu sıralar ondan örnek veriyorum.
Çocuk doğmuş. Ama sırf doğduğu yer yüzünden nasıl büyüyor,
nelere alışıyor, ne yanlışlar öğreniyor. En sonunda yaptığı yanlışları takdir
eden bir çevre yüzünden farkına varmadan kötü biri oluyor. Onu eleştirenleri
anlamıyor ve onlara kızıyor. Çünkü o hep en iyisini yaptığını sandı. Çünkü o
öyle öğrendi.
Ona birsürü küfreden var. Tanıyan, tanımayan, bilen
bilmeyen.
Peki farkları ne üsttekiyle bu çocuğun? Şans mı? Evet, şans.
Zekası var madem kullansın diyenler var bir de mesela kötü
yetişen, öğrenen insanlar için. İnsanların doğrularını zekayla değiştiremeyiz
maalesef. Düşünür, düşünür. Ama toplum. Her şey toplum ve dış etkenlerden
ibarettir. Anlaşılamayan bu. Doğduğundan beri doğru bilinen doğru öğretilen bir
şeyi değiştirmek çok zor, yeni bir düşünce anlayışı elde etmek çok zor. Beyini
doğrularla ya da yanlışlarla yıkamak işte.
Zor.
Nereden buraya geldim ben bilmiyorum. Ama cidden çok
kızıyorum. Bu farklılıkları ortaya çıkaran biziz. Herkes eşit, ama sözde. Kimse
eşit değil.
Keşke diyorum keşke her şey bir mucizeyle düzelebilse.
Türkiye’de değil sadece Dünya’da. Ne bileyim. John Lennon’un “Imagine” şarkısı
gibi mesela.
Ben de böyle hayalperestim. Napacaksın? Neyse. Diyeceklerim
bu kadardı. Okuduysan üşenmeyip, cidden teşekkür ederim.
Seni seviyorum okuyan kişi. Öptüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder