22 Nisan 2012 Pazar

Ne desem bilemedim.


Bu haftaki uykusuzu almadım. İyi bok yedim. Acaba şimdi gitsem kalmış mıdır her ne kadar Pazar da olsa dimi ama? Aslında bu yazıya böyle başlamamam gerekiyordu. Ama anlatıcam her şeyi. Sırayla.
Bu arada Avenged Sevenfold’a tek şarkılarını dinleyip önyargıyla yaklaşmıştım fakat baya güzelmiş şarkıları. Şu an City Of Evil’i dinliyorum da oyy yani. He ne kadar ucube tipli olsalar da sesler güzel, dinlenilir.
Demem gereken şey bu da değildi. Biliyorum. Şimdi de sana az önce yediğim menemenden bahsedeceğim ama. Hiç güzel değildi. Ben anneme dedim domates kavurması yap diye menemen yaptı. Ama olsun yenilir. Yumurtalı şeyleri de sevmez oldum zaten kekler falan hariç. Ya da omleti de severim ama menemen çok iğrenç geldi az önce.
Çok boş konuşuyorum. Farkettim. 
Şimdiii ben sözleri tutamayan biriyim. Hani demiştim ya nete girmeyeceğim umursayana kadar diye. Ancak bir hafta dayanabildim. O haftasonu yani geçen haftasonu da baya yakındık biz bu Karküresi’yle. Baya. Ben ona bu blogu attım duygularımı okusun diye hatta. Bubu’ya da attım. O da bir arkadaşım diyelim öyle olsun. Pek anlatasım yok. 
APTALIM BEN. BURASI BİR SIRDI. Ve bunun için blogun adresini değiştirdim. Ehehe. Karküresinde bendeki araştırma ruhu olmadığına göre bulabileceğini sanmıyorum.
Bulsa bile şu an daha rahatım. O herkes okuyabilir düşüncesinin korkunçluğundan bahsetmiştim, o herkesin içinde ne kadar yakın olurlarsa olsun onlar da var.
Bir de bir şeyi daha gördün ki, uzun zaman yazmayınca yazmıyorum. Şu an da yazmazdım normalde ama seviyorum seni ya.
Bir de hala günlük alamadım, gebereyim gideyim ben.
Benim bir arkadaşım vardı. Bu arkadaştan inadımdan dolayı ne günlüğümde ne de burada hiç bahsetmedim. Hiçbir kendimle alakalı y erde.  Çünkü sinir etmişti. Çünkü hak ettiğine inanıyordum. 
Biz bu arkadaşla bu yılın ilk döneminde en az Karküresi’yle olduğumuz kadar yakındık. Hiçbir zaman bir Karküresi olmadı benim için ama o yokken, o benim sinirlerimi bozmuşken, hatta o varken de biz çok yakındık. Her şeyimi anlatırdım ben yine. Bilmem o da anlatırdı, çok gülerdik, çok komikti çünkü.
Ama şimdi bunu yazarken bile o günlerden pişmanmışım gibi bir mide bulantısı beliriyor içimde. Çünkü o kendinden soğutacak çok şey yaptı. Ne olduğunu sormayın, verecek net bir cevap yok. Soğuttu işte. Bu arkadaşa da verilecek bir isim geliyor aklıma ama risk almak istemiyorum. Ona Hitler diyelim. Evet. Güzel oldu. Yok lan ırkçı falan olduğundan değil. Bu çocuğun tumblr ı bir isim tamlaması dersek o isim tamlamasının ilk kelimesi Hitler. İşte her neyse.  Anlaşılacağı üzere bu Karküresi  gibi kız meselelerini konuşabileceğin bir gavat değildi. Çünkü erkekti. Erkek olmasını geç ki erkeklere de çok güzel dert anlatılabilir bu çocuk odundu. Sıkılırsa belli ederdi. Sonra gelir ben aslında böyle böyle düşünerek öyle yapmıştım siz bana odun dediniz der, vicdan azabına uğratırdı.
Açıkçası son günlerde midemi bulandırmaya başladı bu hareketleri. Bu çocuğa karşı ben biraz fazla flörtöz oldum sanırım. Zaten ben de öyle bir salaklık var ki bir insana flörtöz davranışlar göstermeye karşı hiçbir korku olmuyor içimde. Aslında şöyle açıklayayım.
Hani sürtükler vardı okullarda. Her erkekle benim bu az önce anlattığım flörtözlük durumuna girerler ve bu sürtüklerin 15ten az sevgilisi olmamıştır maksimum 16 yıllık hayatlarında. Çünkü bu flörtözlük sonucunda bir çok erkek onlardan hoşlanır belli eder ve çıkarlar. Ama kız bunu bilerek yapar. Çünkü sürtüktür. Eğlenmek ister.
İşte ben sanırım Hitler’e sürtüklük yaptım. Farkında mıydım bilmiyorum. Nasıl bilmiyorum amk gayet de biliyorum. Bildiğin farkında olarak yaptım. Bazen kendiliğinden oldu gerçi, bazen durdurdum  kendimi araya duvarlar ördüm. Ama önemli olan şu ki yaptım. İğrenç bir insanım çünkü ben ve bu yaptığımdan utanıyorum. Hayır ama sürtük sayılmam. Sadece birine,  hatta sanaldan birine yaptım bunu. Hatta bazen ondan hoşlandığıma inandırarak kendimi yaptım. Aslında gerçekten inandığım için başlattım bunu. Ama sonucu değiştirmez bu.
İşte bu çocuk da bu davranışların sürtüklük olduğunun farkında değildi doğal olarak. Ve ben bu davranışımın sürtüklük olduğunu iğrenç bir şey olduğunu ve Hitler’in bu durumu yanlış algılayacağını, karşılık vermeye çalışacağını anlatan ilk adımını yaptığı an, kendimi ondan uzaklaştırmaya başladım. O kadar soğuktum o kadar soğuktum ki ona çocuk ne olduğunu anlayamadı. Düzeltmeye çalıştı ama izin vermedim. Soğuk kalacaktık, konuşmayacaktık ve hiçbir şey olmayacaktı. Düşüncem tam anlamıyla buydu ve iyi ki de yapmışım aslında bunu. Çünkü eğer yapmasaydım şu an daha da midemi bulandıracak şeyler olacaktı. Hitler’i düşündüğümde şu an midem bulanıyor, çünkü ben flört ederken onunla o da karşılık veriyordu ve bu başlarda normaldi, ama sonra benim başladığım flört olayını o başlatmaya başladı. Karşılık vermem gerekince iğrençti ve bilmiyorum gerçekten mide bulandırıcı.
Çünkü o her ne kadar ona sürtüklük yapsam da en yakın arkadaşımdı. Karküresi gibiydik işte diyorum ya. En yakın arkadaşıma benim yaptığım bir hatayı onun bu şekilde karşılamaması gerekiyordu. Onun benden soğuması gerekiyordu.
Ne kadar egoistsem artık bilmiyorum. MADEM ÖYLE NEDEN SÜRTÜKLÜK YAPTIN OROSPU?! OF.
Herneyse işte. Biz Hitler’le soğuk olalı baya uzun zaman oldu. Yok yıllar değil tabii ama aylar oldu ve bence bu çok uzun.
 Ve şimdi ben Hitleri özlediğimi fark ettim. HAYIR ONA YAPTIĞIM SÜRTÜKLÜĞÜ DEĞİL. Bunların hiç başlamadığı zamanki, en yakın arkadaşım olan Hitler’i özledim. Ve şimdi ona ulaşmamın, arkadaş olmanın tekrar hiçbir yolu yok sanırım. 
Bunu okuyacak biri olacak mı bilmiyorum ama lütfen eğer okuduysa benden iğrenmesin. Lütfen.
Neden bunu anlattım bilmiyorum. Sadece bunu anlatmak istedim.
Dünkü Karküresi’yle olan kavgamızı değil. Çünkü neden bilmiyorum. 
Karküresi eğer bunu okursan seni beni hiç sevmediğin, sevemeyeceğin kadar çok seviyorum. Sen bana okuldaki en yakın arkadaşlarını överken kıskanıyorum hatta. Bil. Sinir oluyorum. Senin de beni o kadar sevmeni istiyorum. Sana aşık bile olabilirim Karküresi orospusu. Beni biseksüel olup olmadığım konusunda şüpheye düşürüyorsun anlayacağın. Allah’ım ne diyorum ben. Şimdi Hitler’i anlatıp anlatıp bunu demek de çok saçma oldu.
Ama eğer Hitler, olur da burayı bulursan, ya da ben okutursam sana artık bilmiyorum neler olacağını, lütfen beni affet. Lütfen bana kötü davranma, bana karşı kötü hissetme. Sen benim en yakın arkadaşlarımdandın. Birbirimize karşı o duruma düşmemiz çok kötü bir olaydı. Ayrıca çok mallaştın amk sen. Cidden yani o hal ne öyle. Belki de artık arkadaş da olmak istemiyorumdur seninle bilmiyorum. Sen de malmışsın ben onu anladım. Evet lan malsın sen. Gelip bana ağladım demek falan. İğrençsin. Neden seni özlemiş gibi hissettim bir an bilmiyorum. Eğer geçen yazki Hitler olacaksan gel, olmayacaksan gelme. Mevlana değilim ben valla kusra bakma :(
Ve odamdaki kocaman, ötüp duran at ya da eşek sineği olan boktan sinek. Bir daha beni rahatsız ettiğin görem bacını siqem 
Bu kadar efenim. Sağlıcakla kalın.

12 Nisan 2012 Perşembe

Tekrar merhaba. Sana yazmak var ya aslında çok hoş bir şey. Herkesin görme şansı var ama görmüyorlar. Hani ihtimal var ve bu çohoşş.

Aslında blogun teması falan o kadar basit ki şu an. Hani ben bulsam bu blogu, yazıları okusam bile çok boktan derim. Öyle bir tema var.

Ama önemli değil çünkü kimse girmeyecek ehehee. Sana anlatmak istediğim bir mesele olduğuna kanaat getirdim şu an.

Günlük gibi oldun lan bir de -evet blogla konuşuyorum- ben günlüğüme de bebeğim yarın umarım yazarım seni seviyorum falan yazan bir sorunlu olduğum için, sana da günlüğüme bağlandığım gibi bağlandım. Güzel oldu.

Bugün edebiyat yazılısına girdim. İyiydi lan aslında. Ama bilmem ki kötü de alabilirim. Belli olmuyor.

Ayaklarım üşüyor. Çok. Çorap olduğu halde. Gerçi kısa çorap ama yine de üşümemeli. Bir de yeni hastalıktan kurtuldum hasta da olmamalıyım. Pöf. Nasıl bir nisan ayı bu anlamadım. Sabah edebiyat sınavına çalışırken de iki kazağı üst üste giydim üşümemek için. Öyle garip.

Bir de şu sıralar, hatta planıma göre farkedilene dek sosyal medyada ölü gibi görünüyorum. Çünkü neden? Benim yanında rahat olabildiğim arkadaşlarımın neredeyse hepsi -dikkat, neredeyse dedim- sosyal medyadan tanıştığım, ama baya önce tanıştığım insanlar. Yanında rahat olmak kavramını açayım sana. Çok çok çok çok çok yakın olmak. Yani yanında her boku yapabileceğim insanlar. Ve bu benim için çok önemli, çünkü ben çok nadir rahat hissederim. Her zaman, yanımdaki kişiyi herhangi bir sebeple hafife almam gerekmediği durumlar hariç hep hep gerilirim. Hafife almaktan kastım mesela 6 yaşında bir çocuğun yanında gerilmem bu yani. Yoksa insanları hafife almam, yanlış anlama.

Her neyse, bu çok çok yakın olduğum insanlar internetten tanıdığım insanlar olduğu için ben internete girdiğim süreç içerisinde görüşme şansımız var. Ya da telefon falan. Çünkü bilirsin, mesafeler herkesin sinirini bozan bir olgu.

O değil ayaklarım fena üşüdü, ben gidip kalın çoraplarımı giyeyim. Yalnız ayaklarım öyle bir üşümüş ki sanki özel olarak soğuk tutan çorap giymişim gibi. Zaten şu hava ne biçim bir havadır onu da anlayamadım.

Ne diyordum? Of anlatamıyorum bir türlü adam akıllı. Açıkçası benim çok çok sık görüştüğüm hatta çok çok fazla sevdiğim bir arkadaşım var internette. Hani o kadar çok seviyorum ki kızı. Lanet olsun benim o sevgime. Cidden ben insanları zor severim, herkesi 'sözde' severim ama özde sevdiğim insan sayısı çok kısıtlıdır benim için. Ve bu bahsettiğim arkadaş da bu kişilerde ilk sırada yer alıyor.

Ama bu arkadaş için sanırım ben aynı şekilde değilim. Ve en en en nefret ettiğim en kafayı bozduğum en iğrenç en üzücü en boktan durum bence bu. Sen zaten az insanı seversin, zor seversin; o da gider hiç umursamaz seni, bakmaz yüzüne bile. -netten yüze bakmak yok biliyorum ama anladın sen-

İşte bu arkadaş benim her şeyimi bilen ve her şeyini de ciddi anlamda her şeyini de bildiğim bir insan. Hatta arkadaş değil bu, baya ayrı..... Yok lan ben bu yazıya devam edemeyeceğim valla bahane aramıyorum. Dondum zzzrrr hem de başıma fena bir ağrı girdi. Of Allah'ım noluyor bana? Yoksa numarasını yaptığım gibi ölücek miyim?

Ne güzel olurdu. Cenazeme Kinder gelirdi belki, isimsiz ona ondan hoşlandığımı söylerdi o da acı acı gülerdi belki. Kar Küresi olarak isimlendirmeye an itibariyle karar verdiğim o az önceki satırlarda bahsettiğim arkadaşım da belki çok çok sonra öğrenirdi, sonra o da öbürlerine söylerdi. Daha uzun uzun anlatacağım insanlara. Sonra belki İstanbuldan Ankaradan falan mezarıma gelirlerdi. Ben onları izlerdim oradan sessizce. Belki üzülürlerdi, zamanında yeterince değer vermedik bu kıza diye.
Belki Karküresi de üzülürdü. En çok o üzülmeli zaten çünkü en çok o üzdü.

Glee de bir Rachel var. Kız kendini beğenmiş pisliğin teki. Ama çok tatlı falan neyse geç orayı. O kızın bir düşüncesi benimkinin o kadar tıpatıp aynısıydı ki izlerken şok geçirecektim. Şöyle bir laf ediyordu orada Kurt'e.

"Ne yani, ben yaşarken bana yeterince değer vermeyen, benim yeteneğimin farkında olmayan insanların, ben ölürsem ne kadar pişmanlık duyup acı çekeceklerini düşünerek mutlu olmam yanlış bir davranış mı?"

Abi ne zamandır. NE ZAMANDIR. Cidden aynısını düşünüyorum. HEP. Of.

Ama haklıyım. Hayır, gerçekten haklıyım. Ben insanlara o kadar değer verirken onların bana gösterdikleri değer o kadar düşük ki. Onlar üzülünce benim yaptıklarımın karşısında HİÇBİR ŞEY yapmaması o kadar berbat bir şey ki. Bir gün bana bu hissettirdiklerinden dolayı hissedecekleri pişmanlığı düşünmek ve buna mutlu olmak kötü bir şey olmamalı. Belki bencilce ama hayır. Ben onların yaptıklarını haketmezken, onlar bunu tamamıyla hakediyorlar.

Of. Başım hala fena halde ağrıyor. Karküresi bebeğim sana sesleniyorum. Hayır sana bebeğim demeyecek kadar kızgınım hatta şu an. Gerizekalı bile demeyeceğim sana. Karküresi diyorum sadece. Karküresi , hani bana dört gündür yok olduğumu ancak farkedip facebookta duvarıma "Nereye gittin lan sen oç" yazmışsın ya. O yazı götüne girsin. Öldüm ben. Bunu tam anlamıyla farkedip, pişman olana kadar da geri dönmemek konusunda ergence bir şekilde kararlıyım. Gerçi, sen farketmezsin biliyorum. Ama olsun, edeceksin. Yoksa gelmeyeceğim çünkü.

Sanırım bu kadarı yeterli.

11 Nisan 2012 Çarşamba

İkincimsi Yazı Festivalli falan.

Şimdi şöyle bir şey var ki; ben sana bugün yazdım ya, bir de uzun uzun yazdım ya. Artık bir ay benim yazasım gelmemesi lazım normalde. Aslında yazasım gelir de yazmam, üşenirim. Çok sevdiğim bir şey olmasına rağmen yapmaya üşendiğim dopdolu şeyler listesinde yazı yazma hadisesi de.

Şimdiiii bloguma kimsenin girmeyeceğini düşünürsek sanırım buraya rahat rahat sıçabilirim. Bence sorun yok. Gidip kakamın resmini çeksem de koysam bile bir bok olmiycak çünkü. Ne güzel efenim.

İlk öncelikle bahsetmek istediğim olay şu: Tuborg Festivali.

Ama buna gelmeden sana kendimi anlatayım ben. Ben var ya ergenin tekiyim. Açık ve net. Şu an lise1 ya da 9 her ne dersen ona gidiyorum işte. Ve şu an olmam gerekenin hem sosyal hem de teorik anlamda çok çok altındayım.

Sosyal olarak nasıl altında olduğumu açıklarsak. Şu an malum gençler gerizekalı. Bu genel olarak kendi yaş kitlemin kabul etmediği bir gerçek olsa da ben bunu kabullendim.
Bunu ilk başta şununla ispatlayabilirim ki şu an ciddi anlamda 'sigara içmeyenlerin' ve '5ten az kişiyle çıkanların' dışlandığı bir kitle. Tabi burada dışlanan gruba ben her iki taraftan da giriş yapmış bulunuyorum. Ki benim bununla gurur duymamı geç, ABİ DIŞLANAN KİTLE BİRAZ TERS DEĞİL Mİ? sorusu geliyor gözümün önüne. Bu genç kitlemizdeki embesiller sanıyorlar ki "Ben artık gencim ortalığın a*ına koyarım kimse de bir şey diyemez. Neden çünkü ben gencim gençler çılgındır hadi coşalım zaaaaaaa xd"
Şimdi ben bu kitleye gerizekalı demeyeyim de kime diyeyim?

Ama tabii her yerde her zaman olduğu gibi burada da istisnalar var. Ki ben bu istisnaları "entel" olarak tanıtıyorum çünkü bu istisnalar genelde sanatsal açıdan, bilgisel açıdan, ders notları açısından baya bayaaa üstlerde oluyorlar.
Demek istediğim adamlar öbür gerizekalı kitlemiz gibi sigara alkol kullanmak, kız kaldırmak gibi uğraşları erteleyip gidiyor entelleşiyorlar. En iyisi. Çok seviyorum ben bu entelleri.

Ammavelakin şöyle bir sorun var kii ben bu iki grup için de çok dışlanmışım. Çok eziğim büzüğüm bir şeyim. Çünkü neden ben enstrüman çalamam, spor yapamam, öbür alanlarda da ahım şahım bir yeteneğim yok. Sigara alkol falan zaten hiçhiç yani. Ben böyle ortada kalmış bir insan, ki öyle ki hayatında tek ergen grubu Model'in konserine gitmiş insan.

Bu entel kitlesi entel olduğu kadar geziyor da abi, gerçi öbür kitle de yapıyor bunu. Ortak bir aktivite bu ama ben buna da dahil olamıyorum işte. Şimdi bu iki kitle gidiyor konserlere coş coş oh ne güzel. Ama ben tek konsere gitmek için bir de elin ergeninin konserine gitmek için babama yalvarıp yakarmak zorunda kalıyorum. Derslerimi bahane sürüyor ailem haklı olarak ki, CİDDEN DERS ÇALIŞMAM LAZIM VE BUNUN HAKKINDA KONUŞMAK İSTEMİYORUM. Çok kötü.

Şimdiii Tuborg Festivaline gitmek istememin şöyle sebepleri var ki
GUNS'N ROSES GELİYOR.

Bissürü bissürü güzel grup da geliyor.

Ben hiç hayatında Festivalmiş bir şeymiş yüzü görmeyen ezik kızın tekiyim.

Ve son sebebe geldik ki bu sebep Tuborg Festivalinden haberdar olmamın, araştırmamın, gitmeyi çokçokçok istememin ana sebebi diyebilirim.

*çok çok ergence şeyler yazacak, eğer mide sorunların varsa okuma bence. ergen kız sorunu köşesi burası. *

Bizim okulda bir çucuuuk vaaar. Evet. Şimdi bu gerizekalı kitle demiştim ya. Benim gittiğim okulda bu gerizekalı kitleden bolca var. Aslında gerizekalı kitleden çok anlatmaya bile zahmet etmediğim kitleden var okulda "sorunlular" Şöyle diyeyim ben bunlara. Bunlar da bana benziyorlar aslında. Ama bunlar sosyal medyadan da habersiz. Yazı falan da yazmıyorlar. Ders ders ders. Bu yani yaptıkları. Benimkinden daha iyi muhtemelen ama olsun. Her neyse ne diyordum.

İşteee bu kitlelerin dışında kalan iki üç kişi var en azından benim dönemim mi ne diyim onda işte. İki üç de değil hatta tek kişi var.

O da bizim okuldaki o çucuuuuk. Şimdi anlatayım ben sana detaylıca. Tipten başlamak gerekirseee
GÖZLERİ MAVİ. Bu en önemli kısım. Sonra teni açık baya, saçları da küçükken sarı olup da büyüyünce koyulaşan ama hala sarımsı olan renk var ya. Bizim Türkler tam sarı olmamasına rağmen sarı derler ona. İşte o renkten, açık kumral. Boyu uzun.
Karakterine geçelim ki bu kısım daha önemli. Bir kere genelde bu tipte insanlar egoist mi egoist, kendini beğenmiş mi kendini beğenmiş olurlar.
Ama bu çocuk da bir gariplik var ki değil kendini beğenmek, utangacımsı, özgüven sorunları olan biri işte. Benim gibi.
Eğer insanlardan korktuğum gözönünde tutulursa bence öbür kızlar gibi egoist insanlardan hoşlanmamam gayet doğal.
Ve çocuk entel sınıfına giriyor ama şu an gerizekalılara da kayıyor gibi bir hali var. Yani kaymıyor da okuldaki kitle gerizekalı olunca etkilenmemek elde değil. Yok ama ya bu çocuk da hani tehlike falan cık. Sigaraymış alkolmuş işi olmaz yani. Sanırım. Tanımıyorum çünkü ben. Elimde hakkındaki detaylı bir sosyal medya araştırmasından başka bir şey yok. -Yok lan kağıda falan çıkarmadım, elimde derken kafamda yani-
Ve aynı zamanda bu benim çucuk, Pucca'daki gibi isim vereyim buna ben. Kinder çocuğu diyelim çünkü aynı ona benziyorr. Her neyse bu Kinder çocuğu işte gitarı baya baya çalıyor. Yok yok klasik değil ama öyle Akdeniz akşamları havasında değil. Elektronik. Rakçı işte. Les Paul'u var lan çocuğun. Bir de bir zengin ki bir zengin. Yani bana göre tabii. Ama baya zengin.

Bak şimdi tırstım bu çocuk psikopat çünkü bu Les Paul'u konusunda şimdi googledan aratsa ben çıkmam dimi lan karşısına. Les Paul dedim kinder dedim falan.

Eğer bunu okuyorsan Kindercim o sen değilsin. Cidden bak. Bir gariplik oldu ama olsun.
Yani ben kendim hakkında böyle başkasının yazdığı bir yazı okusam yazandan tırsarım. Ama sen okuyorsan tırsma. Yemem. Belki yerim ama belli olmaz.

Of yine ergenleştim ben. Her neyse. Bu Kinder yazmış ki Twitter'da "tuborg festivalinde yaş sınırı olursa intihar ederim" Ben baktım neymiş bu festival diye anam bakmaz olaydım. GUNS N ROSES LAAAAN. Bissürü de başka grup var.

Bir de bugün okulda onun bir arkadaşından benim de bir arkadaşımdan, yani aslında benim sınıftan onun normalde arkadaşı olan, ama çok yakın arkadaşı olmayan, şu gerizekalılar sınıfından biri var işte. Tanıyom ben bunu iyi gibiyiz. Bu da pisliğin önde gideni yalnız. Anlattığına göre Konyada çıkmadığı kız kalmamış ama bence o hayal görüyor, sorunları var. Her neyse bu çocuğa da isim verelim ımmm ne diyelim ki biz buna? Aklıma hep hakaret geliyor ama olmaz ki. Of neyse aman herkese isim vermek olmaz öyle. İsimsiz o. İşte bu çocuktan öğrendiğime göree Kinder bilet bulmuş Tuborg Festivaline. Sahne önünde çalışan arkadaşı mı varmış neymiş.

O değil, lan bu festivalin yaş sınırı var. 18+. Bu çocuk nasıl gidecek? Bilmiyorum. Ben de dedim bu isimsiz arkadaşa eğer sen de bilet falan bulursan haber ver bana diye de. Lan eğer bilet bulsa bile babamdan izin almak ÖLÜÜÜM. Kamp yapılıcak bir kere orada? Babam da gelir kamp yapar benimle evellallah. Hadi diyelim babamdan aldım bir şekilde izni. Ben bok gibi kalırım lan orda. O isimsizle takılıcam falan desem de ben orda ezilirim bildiğin. Zaten insanlardan tırsıyorum orda birsürü insan tanımadığım hepsi de büyük. Hepsi de beni o gerizekalı ergenlerden sanıp "ne işi var bu veletin burda offf" gözüyle bakacak. Tüylerim diken diken oldu bak şimdiden.

Ama olsun ben yine de garip bir şekilde istiyorum bu festivale gitmeyi. Mutlu olucam çünkü. Belki onunla daha yakın olma fırsatını bulucam. Belki kaynaşıcaz. Lan onu bunu siktir et. GUNS N ROSES I GÖRÜCEM LAN.

Buydu işte anlatacaklarım. Valla toparlayabildim mi bilmiyorum. Meraba bunu asla okuyamiycak insan. Selam olsun.

Giriş yazısı

Açıkçası, blogspotta tekrar ve tekrar yeni bir blog açıp bir şeyler yazma hevesinin bir anlığına gelmesi pek de garip bir olay değil.

Çünkü bilirsiniz, ben maymun iştahlı biriyim. Baya bir. Sürekli sürekli çok güzel şeyler hakkında planlar kurarım ama bu planları kurduğum yerler genellikle bu planları gerçekleştiremeyeceğim yerler olur. Mesela Pucca Günlük gibi hayran olduğum bir blog ve yazar mı desem artık nasıl hitap etsem bilemediğim bana ilham daha çok da heves getiren blogcu gibi bir blog açma hayali kafama ders çalışırken girmişti. Ve o an kalkıp blog açarak bir yazı yazmaya başlarsam annem kafamı koparabilirdi.

Ya da ne yapacağımla ilgili düşünceler, her konuda her şeyle ilgili planlarım genellikle tuvalette gerçekleşir. Ve tuvalete bıraktığım dışkıyla beraber o hayali de sifonla lağıma yolluyorum maalesef.

Uyurken de olduğu oluyor bazen. Yani o uykuya dalmadan hemen önceki bazen çok tatlı bazen çok tatsız anlarda. Öyle hayaller kuruyorum ama sabah kalktığımda o hayallerle ilgili kafamda hiçbir şey kalmıyor.

Ve ne oluyor biliyor musunuz? Sadece zaman geçiyor. Hayal kurmanın iyi bir şey olduğunu şiddetle savunabilirdim eskiden, ama şimdi kendi kişiliğimden dolayı hayal kurmanın çok da iyi bir şey olmadığını kavradım.

Ama bu yazıyı da bir hayal sonucu yazdığıma göre çok da kötü olmasa gerek.

Sana neden blogspot u tercih ettiğimi anlatayım. Sosyal ağ kavramı işte. Biliyorsun bunu tanımlamama gerek yok ki zaten tanımlasam bile dandik olur, olmaz. Her neyse. İşte bu kavramda ufuuuu bir sürü site var.
Twitter mesela. 140 karakterle içinden geçeni anlatamayacağın bir yer ve bir sürü bir sürü insan var orada.
Ya da facebook. Ama hiç anlatmayayım facebook'u. Valla oraya git blog yaz canımı ye. Facebook lan bu. İğrenç. Facebook'u kullanmanın tek amacı insanların fotoğraflarına bakmak bence. Gereksiz.
Sonra tumblr var. Kendini çook özel sanan entel kılıklı apaçilerin mekanı. Kahve, nutella, aşk acısı, 98lileri eleştirme, aslında kendinden küçük herkesi eleştirme, bazen sırf eleştirilmemek için kendini eleştirme, popilik cart curt. Buraya adam gibi blog yazmak çok güzel olurdu. Ama ben yapamıyorum arkadaş. Bir dashboard var ki sitede girdin mi sonunu bulmak yok yani. Orada saatler geçiyor. Blog yazmaya kalksan o dashboard dan ilham falan da kalmıyor ben de. Hem bir de şu sebep var ki orada çok insan var.

Çok insanın olması, çoğu insan için, eğer bunu biri okuyorsa -bebeğim sana sesleniyorum- muhtemelen senin için de korkunç bir şey olarak görünmeyebilir. Ama bence insanlar çok korkunç. Çünkü neden? Hepsi düşünebiliyor. Düşünsene bak tumblrda bilmem kaçtane takipçin var 100 olsun en basiti. Bu adamlar bunu dashboardda görüyor hadi hepsi göremez 25i gördü desek, 10u okumaya üşendi desek, abi en az 15 farklı kafadan farklı sesler. Çok ürkütücü. Senin hakkında 15 farklı kafadan doğru yanlış yorumlar. Bloguna bakacaklar belki. Kötü düşünecekler. Unutacaklar sonra kesin ama olsun. O an kötü düşünecekler.
Bence bu çok korkunç bir şey. Cidden.
Hem bir de şöyle bir sebep de var tumblrda tanıdıklar var olayı. Şimdi gidicek okuycak falan bu senin düşüncelerini sonra sorucak sana nolduu yaeee diye amaaaaaaan. Onun için blogspot çok iyi bence.

Çünkü bir kere eğer adam işsiz değilse senin blogunu bulamaz. Hadi diyelim buldu, birisi. Ne bileyim çok az yani okuyan insan sayısı.

E şimdi sen diyceksin ki madem insanların okumasını istemiyorsun neden yazıyorsun buraya? Git evde defterine yaz.
Haklısın. Ama bir yandan da istiyorum okumanızı. Bilmem içimde küçük bir yer.

Hem bak özgüven çalışması gibi düşün bunu. Benim özgüvenim düşük, insanlardan ve düşüncelerinden korkuyorum, burası da bunun için attığım minik bir adım.

Çok mu konuştum naptım ben yine? Olur öyle arada kusura bakma.

Ha bir de Esin ben. Ya da İpek de. Her ne demek istersen olmayan insan.
Görüşürüz.