27 Aralık 2012 Perşembe

Yazasım geldi ve kendimi durdurmayacağım. Hele ki bozuk olmayan bir bilgisayar bulmuşken. Benden bunu bekleme. Boğazım ağrıyor. ÇOK AĞRIYOR. Öksürüyorum ama öksürmeyi seviyorum. Öksürürken garip bir şekilde haz alıyorum. Çünkü çok ses çıkartıcı ve düşünsene herkes birden bakıp 'geçmiş olsun cnmmm' diyor. Hoş. İnsanların tepkilerini seviyorum. Hapşırma taklidi yapıp kendime çok yaşa dedirtmek gibi. Zevk alıyorum ve bunu kimse yadırgayamaz öyle değil mi? 
İstersem önüme gelene bağırabilirim. Ki bağırıyorum da. İsteyince. Ama bazen istiyorum ama olamıyor. Geriliyorum. Parmağımda oynattığım insanlardan olmayan insanlardan dolayı. Oynatılamayacak derecede baskın karakterli olmalarından değil ki bunun da baskın karakterlilikle pek ilgisi yok zaten. Sadece bir ortam eğer berbatsa, bok püsürden ibaretse o ortamda hiçbir değeri olmayan bir şeyin değerlenmesi gibi. Ben bok püsürün içinde kendini bir bok sanan bir bokum ve hiçbir değeri olmayan bokların hakkımda düşündüklerini umursuyor gibiyim. Bu beni geriyor. Kötü bir etken. O değerli gözüken değersiz insanları öldürmekle ilgili hayaller kurmadığım gün yok bu yüzden. Öldürmek değil de belki üzmek sadece. Üzülsünler. Sinirlensinler. Duygularının değişimindeki etkinliğimi görüp gülmek istiyorum uzaktan. Sessiz ve sinsice. 
Öksürüyorum. Öksürürken boğazımın acımasından da zevk aldığımı farkettim. Hele o çıkan sesler. ÖĞĞHÖ.ÖHÖ. BAYILIYORUM. 
İnsanların ortasında bayılmak istiyorum. Ama bok püsür olmayanlarının. Ya da. Emin değilim. Ölsem belki de. Hoş olur. Kalp krizi. Bir anda. Beklenmedik.
Beklenmedik her şey güzeldir bana kalırsa.
21 Aralık'da sınıftan dışarı çıkıp tam 13 11 de elektrikleri kesme isteğim de bundandı. Yapamadım.
OLMADI.
Kendimi zeki sanmalarım beni öldürüyor. Kendimi bir bok sanıyorum. Neden kendimi bir bok sanıyorum? Kendini bir bok sanan insanlara giydirirken megalomanlık yapmam hoş mu? Değil. 
Neden kendimi zeki sanmama rağmen bazı şeyleri gerçekleştirecek o özgüveni o cesareti içimde hissedemiyorum?
Neden kendini zeki sanmanın tek ve çok iyi bir özelliğini kullanamıyorum?
Neden aptalın biri kendini zeki sanar?
Kendimi zeki sanmasaydım zeki olabilirdim düşüncesiyle hareket ediyorum.
Kendimi zeki sandığım için de zeki olmadığımı anlayıp zeki olmamama üzülüyorum aslında. Yine kendimi bir bok sandığım için zeki olmamama üzülüyorum. Bunu anlayabildiğimi düşünüp egomu tatmin ediyorum.
Kendimi sevmiyorum.
Ölmüş bu blog. 
Ben de ölmüşüm aslında.
KOMİKLİK
YAPAMIYORUM
Çünkü kahkaha atarak güldüğüm şeyler
çok
ama
çok
düşük 
şeyler
DÜŞÜK
ŞEYLERE
GÜLEN
BİRİNDEN
ESPRİ
YAPMASINI 
BEKLEMEYİN
Çünkü
Bazen
Gülmemek için gülerken
Gerçekten
Gülmeye
Başlayabilirsiniz.
Ve ben saçma salak şeylere gerçekten gülmeye başladım.
HOŞ
DEĞİL.
HİÇ
HOŞ 
DEĞİL.
Ama yine de. Her şeye gülmeme rağmen. 
SANA
GÜLEMİYORUM.
Aslında gülüyorum. Daha çok gülüyorum. Aslında. 
Ama bazen bir şeyini görüyorum. Moral bozucu olmasa bile
DAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAN
o zaman ben bile hiçbir şeye gülmüyorum
VE
BEN GÜLMEZSEM
KİMSE
GÜLMEZ.
der
çeker
giderim.

NÖÖÖÖÖÖ


Muhtemelen hiç düşünmediğin ama hayata geçirdiğin aktiviteler üzerine kafa yoruyorum. Onları bir şekilde kendiminkilerle bağdaştırıyorum çünkü gerçekten öyle gibiler. Senin hiç anlayamayacağın bir şekilde senin düşüncelerini okuduğumu sanıyorum. Düşünmeden yaptığın aktivitelerden çıkarıyorum bunu. Sanki sen yazılması gereken bir raporsun ve ben senin üzerimde yapabileceğim her türlü araştırmayı yaptım. Ki yaptım da. Gerçekten yaptım. Ama yine de o raporu yazamıyorum. Elimde dolusuyla somut bilgi var ama mantıklı bir şekilde birleşmesi için dolusuyla da ihtimal var. Ve bu ihtimallerden hiçbiri o raporun asıl amacına uygun değil gibi. Hepsi çelişkili. Ben araştırmamı yaptım deyip çekilemiyorum çünkü kaldıramıyorum. Eğer elinde birsürü bilgi varsa bunu kullanmak istersin. Anlamalısın bu duyguyu. Bir koz. Ama ben kendimi durduramıyorum. Sanki yetmezmiş gibi daha da çok bilgi toplamaya çalışıyorum. Elimde olmadan. Çabalıyorum. Raporu hazırlamayı daha da zorlaştırıyorum. Aslında anket çalışması uygulayabilirim. Tek kalan yolum bu sanırım gerekli rapor için. Ama öbür yollarla edindiğim bilgiler anket çalışmasına güvenemeyeceğimi de söylüyor. Asıl sebep bu da değil aslında. Böyle bir çalışma yoluna gidebilmek için kendime güvenim yok. Yeterli değilmişim gibi geliyor. Oysaki yeterliyim. Biliyorum. Çünkü ben araştırmamı yaptım. BEN RAPOR İÇİN ÖĞRENEBİLECEĞİM HER ŞEYİ ÖĞRENDİM. Yine de zayıf bir rapor bu. Benimle ya da gayretimle değil de raporla alakalı sanırım. Ya da rapor yanlış kişiye denk geldi. Şanssızın birine. Belki de sadece ihtimalleri biraz fazla düşünüyorum. Belki de ihtiyacım olan o ipucu aslında gözümün önünde. Belki kafamdakileri kağıda dökmeli somutlaştırıp planımı uygulamalıyım. Aptal gibi hissediyorum. Anlayamazsın. Sen hiç böylesine bir araştırmaya girmedin. Kafamda oluşan iki net ihtimal var. Biri sinsi olduğun yönünde. Aslında o düşünmediğin aktiviteleri gerçekten düşünüyor olabilirsin. Aslında benden ilham almış olabilirsin o aktiviteyi gerçekleştirirken. Aslında hepsi düşündüğüm gibi olabilir. Küçük bir ihtimal gibi. Keşke öyle olsa diyorum. Rapor neredeyse tamamlanırdı. Öbür ihtimal cidden aptal olduğun yönünde. Yani yaptığın her şey tesadüften ibaret. Çünkü gerizekalısın ve gözünün önündekileri göremiyorsun. Bu da uymuyor gibi. Aptal olduğunu kabullenemem çünkü. Bir rapor aptal olamaz. Ki eğer bu ihtimal doğruysa o zaman bu raporu tamamen silmem gerektiğini gösterir. Bunu kabullenebileceğimi sanmıyorum. Çıldırırım. Sana zarar veririm bence o zaman. Kötü olur.
Raporu sikeyim.

29 Kasım 2012 Perşembe

başlıksız


Uzuuuuun zamandır blog yazmıyorum. Evet. Ama yaşıyorum. Yazılacak kadar önemli bir şeyler bulamadığımdan değil de artık o kadar da umursamadığımdan sanırım. Moralim bozulunca oturup blog yazayım şu moral bozukluğuyla, şu ilhamla ne de güzel olur ama demiyorum artık sanki. Ya moralimin bozulma oranı arttığından bunu düşünemiyorum ya da artık yazı yazmak yerine ergen ergen camdan bakıp gözlerimi zorla doldurarak sahte bir iki damladan sonra ciddi ciddi hönkürerek ağlamak daha hoşuma gittiğinden. Bilemiyorum.
Diyeceklerimin hepsini  bir yazıda toplamak, rahatlamak, insanlara ve kendime olan kinimi kusmak istediğimden bu yazı öbürlerine kıyasla daha boktan olabilir. Aldırış etmeyiniz.
Efenim.  Öncelikle söylemek istediğim şey şu ki : BİR GRUBU BİR ŞARKIYI BİR SANATÇIYI BİR KİTABI BİR YAZARI NE OLURSA İŞTE ÇOK SEVMEYİN. TAKINTI YAPMAYIN. LÜTFEN. Gerçekten. Gerizekalıca olmasından çok çok ötede bir sebep yatıyor bunun altında. Örneğin senin o çok sevdiğin çok çok sevdiğin grup cidden güzel grup. Şarkıları falan fena. Şimdi sen gidiyorsun piçlik yapıyorsun millete. Sonra o piçlik yaptığın şahıs o grubu dinlemek istiyor, çünkü grup cidden güzel. Ama sen o grubu çok sevdiğin için o gruba karşı bir önyargı oluşuyor içinde. En mükemmel klibini izlerken o gruba tapmak istiyor o arkadaş diyelim ki o grupla hönkürmek istiyor, klibin güzelliğiyle kahkaha atmak istiyor. Ama sonra aklına senin o gruba karşı olan takıntın geliyor. Bir anda kapamak istiyor o şarkıyı. Ne kadar neşeli olduğu fark etmez o şarkıyı o videoyu kapatıp sana sövmek istiyor o arkadaş. Hoş olmuyor. Gruptan soğuyor o zaman o arkadaş. Adam akıllı müzik zevkine uydurduğu tek tük gruplardan birinden soğutma arkadaşını.  Yapma böyle. Tamam sev sevmesine ama sen çok çok bahsedince o gruptan böyle oluyor.  Sen çok çok sevme.  Ya da gidip piçlik yapma insanlara. Sevgilerimi sunuyorum sana. Keşke arabesk rap falan dinleseydin.
Hayal kurmanın berbat bir şey olduğundan daha önce bahsetmiş olmalıyım. Hele ki kurduğunuz hayaller plana dönüşebilitesi olan hayallerse işiniz vahim. Örneğin o hayalin bir mekanı olur, bir zamanlaması olur, bir şahıs kadrosu olur. Ve bunlar son derece akla uygun durumlardadır senin hayalinde. Sonra detayları olur, önemli detayları ama. Bunlar da muhtemeldirler. Senin yapacağın şey ya da karşıdan gelecek hareket vardır bir de. Bu da muhtemeldir. Eh sorun yok o zaman dimi? Değil işte öyle. Sen bu son derece muhtemel şeyleri düşündüğün zaman bu muhtemel şeyler muhtemellikten çıkıyor arkadaşım. Olası varsa da olmuyor sen düşündüğün için. Eğer mekan tamamsa zamanlama olmuyor, zamanlama tamamsa o küçük ayrıntılardan biri tutmuyor. Bir aksilik oluyor. Oysaki sen plan yapmasan hayal kurmasan olmayacak böyle. Rastgele hareket etsen doğaçlama olsan biraz daha  güzel olma ihtimali artacak. Hayal kurmayın. Her şeyi tastamam olmadan plan da yapmayın. O her şeyinin tastamam olmasının yolunu bulursanız bana da anlatın. Şu düşünce gücüyle her şey olur sen çok düşün şeyleri ben de tamamen ters etki uyandırdı şu ana kadar. Ben ne düşünürsem tersi oluyor.  Üzülüyorum. Güzel değil hiç.
Bu yıldan çok beklentim vardı. Gerek dersler, gerek arkadaşlıklar, olaylar. Olmadı. Daha iki ay geçti ama diyebilirim olmadı diye. Öyle görünüyor. Derslerimi bari düzelteyim ya. TMyim artık ama gerizekalı mıyım o yüzden mi oluyor böyle? Delireceğim blogger. Çok moralim bozuk.
Bir de insanları anlamaya çalışmak olayının dibindeyim. O kadar çok empati kurmaya çalışıyorum o kadar çok uğraşıyorum ki çözmeye kafayı yedim artık. Burnunu kaşısa empati kurup sebebini araştırmaya kalkacak duruma geldim. İnsanların çoğu anlaşılabilecek kadar aptal olduğu için pek sorun olmuyor genellikle. Yine de anlayamayacağım insanlar olmamasını çok isterdim. Ne bileyim kendileri anlatsalardı en azından bana. O kadar stalkerlığa rağmen nasıl hala anlayamam onu da bilmiyorum.
Günlerim böyle anlamsız sahte sahte geçiyor. Sana çok güzel ama önyargıyla yaklaşmak zorunda kaldığım bir grubun çok mükemmel bir klibini atıyorum ve yazımı bitiriyorum. Öptüm kocaman.

30 Ağustos 2012 Perşembe

Başlıklar konusunda çok kötüyüm

Bugün de bozduğum bilgisayarım için ağlıyorum.
Şu bilgisayarım bozulduğu günler içerisinde içimden o kadar çok yazı yazmak geçti o kadar çok yazı yazmak geçti ki anlatamam. Ama ne oldu yazamadım. Çünkü niye,  çünkü bilgisayarım pencereleri sürekli alta indiriyor. Sonra İpek her zamanki gibi ağlıyor tabii, başka yapacak şeyi mi var :(((((8 Gerçi düzeldi mi düzelmedi. Ama ben onu artık böyle kabul ettim, sürekli tıklamak sinir krizi geçirmeme sebep olmuyor artık. Klavyeme dondurma dökülmedi ama bu oldu, sanırım birilerinin bedduası tuttu hanyyy ;)))99.
Sırf biri eleştirecek diye cümle kurmaktan bile çekiniyorum bazen, sırf biri İngilizceme laf eder diye havasına İngilizce konuşan birine Türkçe cevaplar veriyorum. Özgüven düşüklüğü mü bu bilmiyorum ama biri bana laf edecek diye yapmadığım şey kalmıyor. Hele bir de o lafı duyunca bir alınıyorum, bir tripler, bir ergenleşmeler falan. Eğer o lafı edenle o sırada yakınsam triplerimle ağzına ediyorum bildiğin. Ama artık onu da yapamıyorum. Çünkü trip yaparak ağzına etmeye de çekinir oldum. Böyle eleştirilince giriyorum mağarama düşünüyorum kara kara ulan ne yetersizim diye. Çünkü neden?  Çünkü poposu boklu aptalın teki bana laf etti. Tabi İpek durur mu?  Bunun için de ağlıyor :((((88. Ağlamak lafı çok güzel. Ağlamıyorum ama kafama taktığımı dalgalı bir yolla belli etmek için ya da kafama takmadığımı dalgalı bir yolla belli etmek için, sonuçta dalgalı bir yolla bir şeyleri belli etmek için ağlıyorum demek çoğoş. Bunu açıklamayaydım iyiydi. Konudan konuya atlıyorum yine, farkındayım. Kafam çok dolu onun için muhtemelen.
İlişkiler çok abartılıyor. İlişkiler dediğim öyle sevgililik falan değil. Yani arkadaşlıklar bile çok abartılıyor. Ben abartıyordum ya da. Karşındakinin de bir insan olduğunu düşünmeden çok şey bekliyorsun sanırım. Ne bileyim yok çok umursasın, yok gerçekten seviyorsa belli etsin. Ya da belki bir şeylere tepki olarak yaptığı bir siklememezlikten hemen çıkarılan ‘ben tabi her şeyi affederim, ben tabi her şeyde buradayım, tabi umursamıyor beni çünkü ben enayiyim’ gibi bir yaftalama falan. Çünkü böyle diyince kendini ‘ben hep iyiydim, hep düşünceliydim, o beni sikti ve ben de ağladım, acı çektim,dersimi aldım’ gibi hissediyorsun.  Kendimden örneklerle konuşuyorum şu an, ben de böyle oluyor yani bu. Ama şu bir gerçek ki acı çekmek herkesin hoşuna gidiyor. Herkes hissettiği en ufak şeyi dağ yaparak anlatmaya bayılıyor. İnsanlar acı deyince ‘keşke hiç olmasa’ deseler bile yaşadıkları acılarla övünüyorlar. O acılar olmasa ne yapacaklarını bilemiyorlar. Keşke kötü bir şey başıma gelse de insanlar acısa bana, iyi davransalar; ben de şöyle yapsam böyle yapsam gibi sikko düşünceler falan alıyor başını gidiyor. Acı olmadan nasıl yaşanır bilmiyor hale geliyorlar. Ki bunun yanlışlığından bahsetmeme gerek yok sanırım.
İnsan sürekli umursanmak istiyor, kendisiyle ilgili herhangi birinin bir düşüncesini gösterdiği herhangi bir şeye ego bir kabarıyor, bir kabarıyor ki sormayın. İnsan umursanmaya muhtaç. Umursanmadığında kalkıyor sinirler havaya, öyle bir kalkıyor ki ne yapacağını bilemiyor. Yine acı çekiyor gibi triplere giriyor. İnsan duyguları yüzünden kendini aptal konumlara sokuyor. İnsan çok gerizekalı.
En ufak acıyı ‘ben bu acıyı uzun süre çekeceğim…….. ah ne kadar yazık………’ gibi değerlendiriyor. Acı çekmekten hoşnut ama acı çekerken Hollywood filmlerinde depresyona giren kızlar gibi rol yapmak hoşuna gidiyor.  İnsan çok ergen.
O en başta anlattığım ‘düzeltilmekten, eleştirilmekten korkma’ durumunda insan büyük bir etken oynuyor. Kendisi düzeltilse sinirleri bozuluyor ama birisini düzeltmenin verdiği mutluluk hiçbir şeyde yok. Birisi bir hata yapsa da düzeltsem, birisi bir hata yapsa da bir şey desem, birisinin şu yanına bir laf etsem gibi istekler alıyor başını gidiyor. Yapınca eleştirisini oh değmeyin keyfine. Seviştikten sonra sigarasını içerken yanında uyuyan kadını izleyen adamdaki huzuru hissediyor içinde. İnsan fazla iğrenç.
İnsan bir şeye sinirlendiğinde, bir inat yaptığında hiç bırakmayacağına o sinirinin hep içinde kalacağına,  karşısındakinin bunu hak ettiğine dair kendine yemin ediyor. Zaman geçiyor. İnsanın siniri geçiyor, bunun iyi bir şey olduğunu biliyor aslında ama sinirinin geçmemiş olmasını istiyor. Karşısındakinin bunu hak ettiğinden hala son derece emin çünkü. İnadını bırakmak istemiyor. Karşıdakini özlediğini inkar ediyor. Çok özlediğini. İnsan çok hırslı.
Ama insan benim.
Ama insan sizsiniz.
Azıcık duygusallı, ergenli, tespitli bir yazı oldu sanırım. Okurken kustuysanız özür dilerim. Ama ben sizi yine de seviyorum canlarım :))9. Bbbbbbbbb

12 Ağustos 2012 Pazar

Boş zamanlarımda İlay'a sövüyorum

Sıkıntıdan bir gün daha doğrusu gece içinde iki kez yazıyorum. Biliyorum yapmamalıyım çünkü sonra bir ay boyunca bir daha yazmıyorum ve düzenli yazmak daha iyidir her zaman için. Sanırım. Psikolojik dengem için. Sıkıntıdan dedim ama aslında sıkıntıdan değil. Sinirliyim. İlay’a sinirliyim. İlayı çok seviyorum sanırım, bir insanın en yakın arkadaşını ya da öyle bir şeyini sevmesi gerektiğinden daha fazla. Yani demem o ki eğer sims mantığıyla yaşasaydık şu an sims ilayla ‘woohoo’ yapmamıza bile izin verirdi. Woohoo! Woohoo. Bunlar hep seks.
Neyse. Çok sinir oldum işte ben ona. Çünkü önemsenmiyorum, önemsediğim kadar. En azından benim düşüncem bu ama o da böyle düşünüyor dediğine göre. O benim başkalarıyla konuşurken onu umursamadığımı düşünüyor ve ben de onun beni başkalarıylayken umursamadığını. Evet bu benim hatam ama yine de sinir oluyorum işte yapacak bir şey yok. Aramız düzelirse bile kavga atmak gibi bir adım atarak ilk adımımı yapmaya kalkışmıştım ben. Sonra anladım ki o kavga edecek kadar bile umursamıyor, ve eğer kavga edersek ben muhalefet olup İlay’ı haksız çıkarırmışım öyle olmadığı halde. Ben de peki dedim attığım ilk adımı çektim sen bilirsin ilay dedim ne bok yersen ye dedim mutlusun zaten böyle dedim ben de yazmam bundan sonra zaten dedim çektim elimi ayağımı. Çekmek istemedim aslında ama öyle yapmam gerekti. O öylesini hak etti. Ben konuşmak istedim ben onun bana çemkirmesini niye böyle yaptığını açıklamasını istedim. Sinirlenmek istedim. Hatamı anlayıp üzülmek istedim. Özür dilemek istedim. O istemedi, ne yapayım ki? Uğraşamam kavgayla dedi. Dediklerimi umursamadı dalgayla cevap verdi. Eğer bir şeyler olacaksa da yok benden adım falan. Atsın kendi adımını, madem böyle istemiyor kendi bulsun. Ki zannetmiyorum ki atsın çünkü çok eşsiz bir insan değilim yani bilmiyorum. Umursamaz sanırım. Evet, böyle buna inandırmak istiyorum kendimi. Önemsenmek falan istemiyorum ben çünkü. Haketmiyorumdur belki de. Sinirlerimi bozdu. Bozmasın. Of. Ergenleştim ben ya. Aşık mıyım amk bu ne yani siktiğimin İlayıymış. Yeter ha. Bok yesin sürtük. Tamam.
Bu arada bu İlay bundan önceki bir yazıda ismi geçen Karküresi diye tanıttığım şahıs. Nickname’e falan gerek yok amk zaten okuyanım da yok. No problem.
Gerçi bir şey daha oldu. Ama onu bu kadar açık anlatamam sanırım. Yani oldu mu onu bile bilmiyorum. İşte garip oldu yani. Hani bazen olur ya anlayamazsın ne hissettiğini. Öyle oldu. Açıklamalı mıyım ki? Kendimden bile utanıyorum sanırım. Bilmiyorum işte.
Açıklamıycam. Eğer bir şeyin olmamasını istiyorsanız o şey olmamış gibi davranın bir süre sonra o şey olmamış gibi olur. Ki zaten içimde yaşadığım ve yaşanmasına benim sebep olduğum aptalca bir şey bu ve eminim bu mantıkla yok edilebilir. Çok önemli şiddetli bir his de değildi zaten. Hafifti. Garipti işte.
Bir daha şu Kinderimsi işlere girmek istemiyorum. Kimseden hoşlanmak falan istemiyorum. Çok saçma çok gereksiz işler. Kimseye ihtiyacım yok ki benim. Girmiycem. Okullar açılınca da Kinder denen veleti kanka yapıcam kendime. Başka bir şey istemiyorum zaten. Sanırım.
Hem niye hep ben platonik oluyorum amk. Bıktım artık şu durumdan. Niye ben hoşlanan tarafım. Hoşlanan taraf zayıf taraftır. Seven, kaybeder işte. Gitsinler benden hoşlansınlar amk. Ala ala yaaaa……
Ben olsam ben de benden hoşlanmam ki. Neyin kafasındayım acaba? Yani aslında muhabbetim falan var sanırım, tipim de bakılmayacak kadar kötü sayılmaz. İnsana benziyorum diye düşünüyorum. Ama yeterli değil galiba. Olmayınca olmuyor işte. Olmasın zaten.
Ne işim var ya? Gereksiz.
Ama çok sıkıldım. Belki komikli bir arkadaş çevrem olsa bunlar olmazdı. Belki hep o yüzden böyledir.
Çok yalnızım lan.
Moralim daha da bozuldu. Ne boktan bir yazı oldun sen ya?
Neyse.
Bbbbbbbbbbbbbbbb
_________________________________________________________

-----çok çok ergence çok çok overly attached çok çok iğrenç çok çok abartılı çok çok çirkin yazı. okunması bu kişi hakkında kötü düşüncelere sahip olmanıza sebep olabilir------

Yeni yazı yazı yazacaktım ama üç yazı yaparak abartmak istemedim. Ama yazmalıydım çünkü moralim çok çok çok bozuldu. Aslında bozulmaması gerekiyordu ama bozuldu. Umursamam gereken insan sayısı çok kısıtlı olduğu için sanırım umursamam gereken herhangi birini haddinden fazla umursuyorum. Ama nefret ediyorum. Nefret ediyorum. Twitter'ını unfollowlamıştım milletle konuşmasını ve aşık olduğu çocuk -yazıqqqqqq- la ilgili tweetlerini daha fazla görmek istemediğim için. Ya da sosyalleşmesini. Tam bir overly attached friend'im evet. Ama giriyordum yine de sürekli, bakmak için ne yazdığına. Yazıyı yazdıktan sonra tekrar girdim. Belki kavga sırasında yazmıştır xdxd diyerek. Yazmamasını bekliyordum tamam. Ama, kavga ederken orada gidip o gerizekalı çocuğa tweetler atmış. Yani sürekli ismini vermeden tweetler attığı biri var onun işte ona. Amk. İnsanın hiç mi umrunda olmam ya? Biliyorum bilerek yaptığını ama artık istemiyorum. Seninle mi uğraşıcam ya. Uğraşmıycam. Sinir oldum. Cidden sinir oldum. Aptalaptatpatplpatltplpatlatpaktpatkt..... Üzül o çocuğa çünkü seni siklemiycek. Çünkü o kadar büyük bir egon var ki, o kadar kendini bir şey sanıyorsun ki. Yok gizli mesajlar yok bir şeyler. Uğraş sen. Evet. Çünkü o egonun zararlarını görmeyi hakediyorsun bence. Egon değil de odunun tekisin amk. Bildiğin odunsun. Niye umrunda olmak istediğim benim gerizekalılığım sana aşıkmış gibi davranıyorum biliyorum ama bu ne amk ya? Bu ne? Ben kinderden bahsederken diyordun ki yok habire onu diyorsun yok şöyle. Amk. Sen daha betersin. Twitterda iltifat edip egonu kaldıradursunlar. İlla ki bir şekilde bozulacak ki moralin. Sürekli mutlu kalamazsın. Ve moralin bozulduğunda da yine kendini kesiceksin. Zaten sen bana anlatmazsın. Niye umrunda olmadım ki senin hiç ya. Niye yani? Kendini kesmek yerine birini anlatmak daha kolay diye düşünüyordum ama tabi senin için öyle değil tabi. Sen farklısın. Özelsin. Çünkü sen çok zekisin dimi? Tebrik ederim. Çok sinirliyim sana. Bunu okumayacağını biliyorum evet. Umrunda değilim onu da biliyorum. Ve tam bi loser'ım bunu da çok iyi biliyorum. Kahretsin. Teşekkürler ama. 
İyi geldi.
Bokumu ye.
Aptal egoist bencil sürtük.
Çok ergenim.
Çok overly attached'ım.
Teşekkür ederim.......

-----çok çok ergence çok çok overly attached çok çok iğrenç çok çok abartılı çok çok çirkin yazı. okunması bu kişi hakkında kötü düşüncelere sahip olmanıza sebep olabilir------

Baybaybaybayaybyabyabyabaybayabyabayabaybayabyab

Sevgililerim. Nasılsınız?

Söz vermemem gerektiğini tekrar ve tekrar belirtiyorum. İnsancıllaştırdığım kendimi yaşadığına düşüncelerinin olduğuna beni anladığına inandığım defterler, internet siteleri, bloglarım var ve bu zaten psikolojik olarak iyi bir yerde olmadığımın bir ispatı ancak sorun bu değil. Normal arkadaşlarım olmadığı olsa bile çok çok az miktarda olduğunu yani demem o ki asosyalin teki olduğumdan insanlarla konuşmak yerine bloglarla konuşup, insanlara sözler vermek yerine bloguma söz verdiğimden ve sonra blogun konuşma kabiliyeti olmadığı için bir iki gün sonra onu unuttuğumdan ve ve –sonunda cümlenin sonuna geliyorum- dolayısıyla verdiğim sözleri tutamadığımdan söz vermemeliyim. Vermemeliyim yani.
Bak mesela günlüğüme her yazdığımda diyorum ki GÜNLÜĞÜM SÖZ SANA YAZCAM BUNDAN SONRA HER GÜN YAZCAM HER GÜNÜMÜ ANLATÇAM ARTIK ASOSYAL DE OLMUYCAM HER ŞEY SÜPER OLUCAK MÜKEMMEL OLCAK ÇOK ÖZÜR BB. Sonraki yazdığım tarih 2 ay sonra oluyor ve onda  da aynısı yazıyor. Çok acı bir durum. Evet, farkındayım. Sanırım ağlıyorum arkadaşlar bi sn…….
Neyse işte. Ama çok sıkılınca. Çok çok sıkılınca. Ve sürekli konuştuğun arkadaşların bile artık seni silkememeye ya da bu fiili kullanmamaya çalışmamı varsayarsak umursamamaya başlayınca. Böyle o hayali yarattığın bloglara, o ruhlara ihtiyacın oluyor. Diyorsun ben bir yazayım, bozmayım moralimi ben yazayım. Çünkü gerçek olmayan şeyler moralini bozamazlar. Moralin bozulmazsa hayat pembe olur. Onun içindir ki günlüğümü çoğu insandan daha çok seviyorum. Günlüğüm yırtılırsa bir insanın ölümünden daha çok üzüleceğim anlamına gelmiyor bu sevgili blogum ve sevgilim okuyucular, yanlış anlamayınız. Çünkü beynimde farkında olmadan yarattığım o garip düşünce beni o günlüğün bir ruhunun olduğuna ve bu ruhun sayfalar yırtılırsa günlük yanarsa kül olursa bile o ruhun kalıp benimle arkadaş olacağına inandırdı. Aslında o günlük benim.  Yani benim günlüğüm anlamında demedim. O günlük ben’im. Onun için diyorum ya kendimden bir tane daha olsa hayat boyu üzülmem işte. Onun için kafamda olmayan kişiler yaratıyorum. Sorunlu değilim. Yani bence değilim. Belki öyleyimdir. Zaten artık garip olmanın iyi olmak demek olduğu düşünüldüğünden garip olsam da sorun yok. Hollywood’un gariplikleri öven filmlerinden mi yoksa yeni neslin gerizekalılığından mı bilmem ama gariplik harbi çok iyi bir şey gibi oldu. Garipliği ben de çok sever oldum. Biri bana garip dedi mi seviniyorum öyle garip bir durum. Garip olmayın arkadaşlar gariplik iyi bir şey değil. Ben bunun da üllümünütünün oyunu olduğunu düşünüyorum o derece kötü bence. Hem çok günah cehennemlerde yanarsınız muazallah geçen gün bir arkadaşım arkadaşının arkadaşından duymuş garip olanların poposuna ateş sokuyolarmış cehennemde…… …  Yani çok kötü. Nereden nereye geldim.
Neyse işte size ne anlatmam gerekiyor bilmiyorum. Anlatacak değerli şeylerim yok sanırım o yüzden oluyor bunlar. Bir ay önce Sweney Todd'dan bahsetmiştim ya hani. İki haftadır nedense ona taktım. İlk izlediğimde öyle bir şey olmamıştı mesela ama sonra birden dilime dolanan şarkıyı farkettim falan felan. Nete girdiğimde The Worst Pies In London’un lyricsli videosunu açıp bağıra bağıra söylemezsem uyuyamıyorum mesela. Çok güzel ama o şarkı. Dinleyiniz efenim.

Broadway versiyonu da çok güzel. Babannem olmasını istediğim bir kadın oynuyor Mrs. Lovett'ı. Yerim.
Sonraaa, bir hafta tatile gittim ve iğrenç bir şekilde bronzlaştım. Kapkara oldum. Buğday tenli bir tipim zaten ve esmerlikten nefret ederim oldum olası. Şimdi bildiğin kapkarayım ağlıycam sanırım….. Bir de Marmaris’e gidicez bayramda. Sonum ne bilmiyorum. Zenci olup çıkıcam galiba.
Bir de tumblrlılara küfredip bir sürü küfürlü sorudan sıkılıp blogumu kapatmamdan bir hafta sonra tumblr buluşması teklifi almam çok kötü oldu. Tumblrlılardan evet nefret ediyorum. Evet, tumblrlıların hepsi beyinleri nutellayla kaplanmış ve Paul McCartneyle sevişmeyi hayal etmekten başka bir amacı olmayan gerizekalı insanlar. Ama … amaa… Olum asosyallikten nereye gidicem bilmiyorum. Sırf asosyal olmayayım diye bu yıl dersaneye başlamayı bile kabul ettim. Ama yaz geldi ve yine asosyalim. Nefret ediyorum lan. Yaşadığım şehirde adam akıllı arkadaşım yok resmen. Hepsi şehirdışı ve şu an en yakın arkadaşım dediğim insan bile umursamıyor beni. Asosyallikten ölücem bildiğin. Yani bilmiyorum. Tumblr’ımı asla geri açmam ama o buluşmaya gitmek istiyor içimde o asosyalliği yenmek isteyen taraf. Gerizekalı da olsa insanlarla kaynaşmanın neresi kötü olabilir ki? Sokağa çıkmaktan korkmak, alışverişe gidince mağaza görevlisinin yaklaştığını görüp kaçmak istemiyorum artık. Özgüven istiyorum konuşabilecek cesaret istiyorum canım sıkıldığında dışarı çıkabilmek istiyorum. Çok mu şey istiyorum amk ya. Belki de bir süre bunlardan nefret etmemden kaynaklı bu durum. Çünkü insanlardan gerçekten nefret ettim. Hiçbirini sevmiyordum hiçbirini. Ama artık kabullenmek istiyorum sanırım onları. Onlarla çok yakın olmam belki ama sadece kendimle vakit geçirmekten çok sıkıldım. Okullar açılsa bile daha iyi olacak sanırım en azından bir iki kişiyle internet dışında bir ortamda konuşma imkanına sahip olurum. O imkana sahip olma düşüncesi bile iyi geliyor şu an. Ve o tumblr buluşmasına gidip hepsiyle taşak geçmek istiyorum. İşin kötü yanı da beni davet eden o okuldaki kişiyle dalga geçeceklermiş gibi bir his var içimde ve bunu yaparlarsa cidden giderim ordan. Sebebi de şu ki baktım o buluşmaya gitme olasılığı olan şahıslara hepsi bildiğin kendini modern sanan bidıls seven ama castin dinleyen ve de böyle… sevgilisi onu terk edince ağlayan tipten insanlar. Böyle insanların siyaset konusundaki düşüncelerini bilirim. Daha doğrusu şöyle diyim bir şey bilmezler ama bazı kalıpları vardır ve o kalıplara uymayan insanlar biter onlar için. Bir şey bilmezler ama ortada bağırırlar ŞUNU TUTUYOM AĞAĞAĞA ATATÜRKÇÜYÜM diye. Atatürk’e Atatürk’ün görse utanacağı bir şekilde taparlar. Kötüdür onlar. Benim dediğim arkadaşım da işte ailesi muhafazakar biri. Kapalı kendisi ve siyaset hakkında o da pek bir şey bilmiyor. Sadece onun da kalıpları var sanırım aşmış biraz oraya uyum sağlar kesinlikle ama öbür iğrenç insanlar nasıl bir tepki verirler bilmiyorum. İki tarafı da sevmiyorum. Siyaseti de sevmiyorum. İnsanların olduğu bir yerde barışın olamayacağını ve savaşın cinayetin pis şeylerin her türlü olacağını kabullendim sanırım ve şu an John Lennon Reyizin tumblr klişesi olmasına rağmen güzel kalan nadir şeylerden olan Imagine şarkısının içeriğindekilerden başka bir şey istemiyorum. Ve bu mümkün olmayacak onun için din hakkında siyaset hakkında konuşmanın ne yararı var ki? Hippi olup bir ömür boyu ot çekip karavanla gezerek mutlu bir şekilde yaşamak bence bu aptalca şeyleri konuşarak tüm ömrü harcamaktan daha zevkli. Bilmiyorum işte. Tumblr buluşmasına gidersem de yanıma birini daha alıcam sanırım. Olmadı gitmem zaten nefret ediyorum tumblrdakilerden. Dersaneyle de sosyalleşebilirim diye umuyorum. Asosyal olmaktan nefret ediyorum…….. Bunun sebebi benim biliyorum ama yine de nefret ediyorum. İnsanları sevmemek kötü bir şey ve ben insanları sevmiyorum. Gördüğüm herkese karşı bir önyargı besliyorum ve tanıdıkça önyargılarımın haksız olmadığını anlıyorum. Okuldan bu yıl arkadaş edinebilmem bile çok şaşırtıcı bir olay çünkü ben geçen yaz tüm yıl yalnız gezicem ağağağ diye ağlıyordum. Ama edindim işte. Hepsi ergen bana göre, hiçbiriyle tam anlamıyla ‘arkadaş’ olamam ama yine de kendi kafamda yarattığım bir varlık olmaması daha iyi sanırım. E diyorsan neden onlarla takılmıyorsun işte beğenemiyorum. Gerizekalıyım ben biraz. Kendini beğenmiş biri değilimdir ama hala aradığım arkadaş çevresini bulamadım. Şu sürekli kızkıza gezen ve boş vakitlerinde erkekleri konuşup kıkırdamaktan, sevgili yapmaktan başka bir işi olmayan insanlardan nefret ediyorum. Onlardan biri olmam. Olmak istemiyorum. Eğer okuldakilerle takılırsam sonum bu olacak bence. Takılmam onun için. Zaten bana göre kızlardan iyi arkadaş da olmuyor, demek istediğim en azından bizim okuldaki tüm kızlar yukarıdaki mantıkla hareket eden tipler. Okulda kafa olan iki üç tane kişi varsa hepsi de yukarıdaki tiplerden dolayı karşı cinse sevgiliden başka bir gözle bakmazlar sanırım. İğrenç işte. Erkek gibi olmayı planlıyorum onun için bu yıl. Zaten 9gag ya da 4chandeki erkekler böyle kızlar böyleli postlara bakılırsa erkek gibi yaşayıp erkek gibi düşünüyorum ama tipim ergen bir kız gibi duruyor galiba. Saçlarımı falan kestirmek istiyorum aslında da öküz gibi saçım olduğu için aslan yelesine dönerler diye korkuyorum, yapamıyorum. Ki dönmüşlerdi çocukken bir kere denediğimde kestiremem onun için. Aman. Dik falan durayım ben ve azıcık özgüven edinip bir şeyler yapayım bence.
Asosyallik……..
Eğer buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim çünkü çok saçma şeyler yazdım ben yine.
Sizi seviyorum canlarım ve şöyle bir gerçek var ki:
Blogger > Öbür siteler
Öptüm.

5 Temmuz 2012 Perşembe

Bence yazılara başlık bulmak çok saçma.

Şu günlerde Torrent’ın dıdısını dıdıyorum.  Bilgisayarımda yer falan kalmamış hatta. Bilmiyorum napıcam. Bu bilgisayar da külüstür zaten.  Demem o ki işim çok zor a dostlar *derdini anlatan kocakarı tınısıyla*
Neyse efeniiim, sözde ilgileneceğim bloguma yazı yazmak için konu bulmak, yazı yazmaya yeltenmeye uğraşmak gibi aktivitelerim dışında pek bir katkım olamadı henüz. Bunlarda da başarısız olduğuma göre yapacak bir şey yok. Ben de dedim bari hayatımı anlatayım, düşüncelerimi yaptıklarımı anlatayım, iyice soğusun okuyanlar –ki zaten yok gibi bir şeyler- ben de rahatlayayım. Yok ya öyle demedim de ne bileyim dedim işte bir şeyler. Yazı yazmam gerekiyor sonuçta ve ortaya çıkacak şey illa ki bunlarla ilgili olacak zaten. Yani bunları açıklamamın aslında ne size ne de bana bir faydası dokunmuş oldu.
Öncelikle şu günlerde internetim çok sorunlu, bakım mı ne varmış işte abartmıyorum dakikada 2 kez gelip gittiği bile oldu. Öyle garip, sonuçta benim internetim yani.
Garip demişken bir de şunun farkına vardım ki artık ‘garip’ pek de hakaret içerikli bir söz gibi değil. Garip sözcüğünü ben hep sevmişimdir ama artık herkes seviyor, ya da herkes hep seviyordu da ben yeni fark ettim. Ama bir de şöyle bir şey var ki şu televizyonda izlediği dizilere falan özeniyor insanlar. Orada farklı olup öne çıkan insanların özelliklerinden biri olduğu için ‘garip’ olmak, insanlar da garip olmak istiyorlar, garip denilince mutlu oluyorlar. Onun için herkeste bir marjinal olma çabası var sanırım. Farkında değiller ki marjinal olmaya çalışırken marjinal olmaya çalışanlar olarak bir farklılık meydana getiremiyorlar. Sorun ‘çalışmak’ işte. Bir insan bir özelliğini yokken var etmeye çalışamaz. Bir insan aptalken kendini zeki gibi gösteremez. Bir insan eğer o taklit ettiği kişi değilse o olamaz. Bir insan sırf homofobiklere karşı olduğunu belli etmek için her ne kadar gördüğü her gay olduğu sanılan erkeğe gülse de modern görünmek amacıyla cinsel tercihinin biseksüellik olduğunu söyleyince biseksüel olamaz. Bir insan her başı belaya girdiğinde, her bir şeye ihtiyaç duyduğunda, her kötü hissedip her şeyin iyi olmasını dilediğinde dua ettiği halde farklı olmak ve ilgi çekmek için ateistim dediğinde ateist olamaz. İnsanlar bunu anlamıyorlar. İnsanlar kendileri olmanın marjinal olma çabası içinde olmaktan katbekat daha iyi olduğunu fark edemiyorlar.
Gerçi şöyle de bir şey var ki ben kimim ki bunları size anlatıyorum. Sadece böyle düşünüyorum ben, artık birileri yapıyor diye her şeyi yapacak hale geldik. Ve bunu yaparken bir de farklı olduğumuzu zannedip bir havalara bir havalara giriyoruz ki sormayın. Bu şey gibi sanki, mağaza görevlilerinin CEO’ymuşçasına havaları vardır ya hani. Ben korkarım mesela onlara gidip bir şey sormaya ya da şunu şunu arıyorum demeye. Sadece bana mı bu bilmem, her neyse. İşte aynı onun gibi bir şey bu, hiçbir şeyin yokken her şeyin varmışçasına triplere girmek ya da her şeyin varken hiçbir şeyin yokmuşçasına. İnsanlar elindekinin farkında değil. Aklıma Ersin Karabulut’un bir karikatürü geldi bununla ilgili, herkes yapıyor diye bir şeyler yapmak yanlış olduğunu unutmaya çalışıp doğrularını değiştirmekle. Durun bulursam atıcam.
Ki bulamadım o karikatürü. Ama şöyle bir şeydi, şimdi aile var bir tane, ailedeki çocuğun okuluna yüzsüz bir çocuk geliyor. Ama yüzsüz derken gerçek anlamda yüzü olmayan bir çocuk böyle suratı topraktan falan herkes çok şaşırıyor aa yüzsüz derken bu yüzsüzlerin sayısı baya artıyor.Bir süre sonra insanların yüzleri başta hastalığımsı bir şeyden kururken artık insanlar kendi yüzlerini kurutmak istemeye başlıyorlar bu yüzsüzlere benzemek için. En son televizyonda yüzsüzler ünlü oluyor derken herkes yüzsüz olmaya başlıyor bizim aile ama hala direniyor yüzsüzlüğe karşı. En son anne isyan ediyor işte insanların yüzüne bakamıyorum falan çünkü başta kötü gruba giren bu kitle artık herkes olmuş oluyor ve de bu kitlenin içindekiler artık yüzü olan insanlara acır gözle bakmaya başlıyorlar. Ve ailemiz de devletin dağıttığı yüz döken spreylerden sıkıyorlar en sonunda ve yüzsüzlüğe kavuşuyorlar. Ama son kez çocuk aynaya bakarken düşündükleri çok düşündürür. Tam yazamam ama şöyle bir şey diyordu çocuk içinden :  “Son kez aynaya baktım. O an gözlerim sanki güzelmiş gibi geldi. Ama sonra dedim onlar öyle diyorlarsa, değildir herhalde. Spreyi sıktım”
Neyse tamam çok konuştum bu konu hakkında. Ama karikatür çok güzeldi. Zaten bu hafta yani geçen haftanın uykusuzunu da kaçırdım. Pöf ya. Dışarı da çıkamıyorum ki alayım, karikatür kitaplarından aldıracaktım bir de anneme, yalan oldu hep. Dışarı çıkamıyorum çünkü çok korkuncum. Böyle kaşlarım suratım bakışlarım falan. Evin içinden çıktığım saniye sanki gözlüklü adamlar üstüme atlayıp “O bu dünyadan değil, hatta başka bir evrenden.” diyecekmiş gibi ve o an bana bakan insanlar buna inanmaktan başka bir çare göremeyecekmiş gibi geliyor.
Bir de şu sıralar aşırı bir şekilde mısır aşeriyorum. Böyle durup dururken mısırlı hayaller kuruyorum falan. Anlamıyorum kendimi ben.
Oğlum bir de millete öküz,odun falan diyorum da öküzün alasıyım haberim yok. Görmüyorum görmüyorum bazı şeyleri bir de umursadığım halde umursamıyormuş gibi davranıyorum arada falan çok kötü lan..... Kendime not: İnsan ilişkileri konusunda dikkatli ol. Evet.   Bir de size not: paragrafları bağlayamayışıma bakıp sövmeyin nolur :( 
The Walking Dead’i izliyorum bir de baya baya diyerek dalıyorum çünkü anlatasım var. Favori karakterim de Daryl. Ha bir de Asyalı çocuk var adını öğrenemediğim. Ama bir Daryl değil. Çocuk öyle bir şey ki böyle hem çok iyi hem kaba hem samimi. İyi insanları severim evet ama genellikle iyi insanlar yapmacıktırlar. Çünkü herkesin içinde şeytani şeyler yapmak isteyen biri vardır ve iyi insanlar bu yokmuş gibi davranırken dürüst olmadıklarından aslında iyi olmayan konuma geçerler gözümde. Daryl öyle değil işte. O çok kaba ve de çok iyi olmadığı sevilmemesinden belli biri. Ama o kadar iyi ki. İyiliğini geçtim oradaki yaşlı kadınla konuşması dışında her şeyi çok çekici. Zombileri aşırı güzel öldürüyo mesela. Bir zombi çıkıyor bunların karşılarına hepsi bir şokta anaaaaaaa zombi lan napıcaz havalarındalar Daryl geliyor sikerim seni piç diyor sıkıyor gidiyor, İpek de yerlere yatıyor xd. Bir yaşlı kadın var kızı zombi oldu kaldı dımdızlak o yavşıyordu buna. Ulan kadın yaşına başına bakmadan,a yıp ediyorsun lan. O da terslemiyor kadını pek gerçi geçenlerde stupid bitch falan dedi ama yetmiyor bana. Ana avrat sövmesi lazım ki gitsin o yılışık sürtük. Böğğ.
Sonracığıma efenim iki tane Tim Burton filmi izledim. Big Fish ve Sweney Todd The Demon Barber of Fleet Street. Evet yapıştırdım da attım o nasıl bir isimdir lan? Eternal Sunshine of The Spotless Mind’a laf ederlerdi bir de. Onu ezbereyim oysa ben. Neyse işte Big Fish’in zaten son yarısını Cnbc-e sağolsun izlemiştim televizyonda. Ama en baştan tekrar izlemek çok güzel oldu. Çünkü çok güzel bir film. Anlatılan hikayeler, o saflık, samimilik. Güzel şeyler bunlar. Hayaller falan. Big Fish’i zaten benim burada anlatmama gerek yok bence. Ama asıl anlatmak istediğim o uzun isimli film. Tim Burton’ın filmlerinde hani böyle bir korku hissedersiniz, bir tırsma olur, bir tutku olur ama aynı zamanda. Gariptir genelde Tim Burton’ın filmleri. Big Fish pek öyle değildi işte o yüzden mi bilmem çok güzel bir film olsa da aynı etkiyi yaratamıyor Demon Barber of The Fleet Street’le. Ölü Gelin filmini izlemiştim ben, animasyon ve onda da vardı o korku. Alice Harikalar Diyarında da sonra. Dediğim filmde de aynı elektrik aynı tutkuyu alıyorsunuz. Yapılan iğrenç şeyleri o an umursamıyorsunuz ki zaten Johnny Depp dediğimiz yaratığımsı insan öyle bir hissettiriyor ki o yaşanılanları. Anlamıyorum yani. Helena Bonham Carter da çok iyidir tabii, yerler.
Yazımı koyacağım Barbie resimleriyle bitirmek istiyorum. Biliyorum ki Barbie’lerim çok seksiler. Evet efenim üşenmeyip okuduysanız öpüyorum.


1 Temmuz 2012 Pazar

Uzaylılar, hoşgeldiniz

Kendimi alamayıp bir tane daha yazı yazıyorum oley! Bak blog, buraya girmem iyi oldu. BLOGUMLA KONUŞUYORUM ÇOK ŞİZOFRENİM. Bu arada lan akdsadskjasl tek takipçim var o da benim caaaaaaaaaanıım Şizofren Ninja'cım, bak önceki yazı da demiştim ya bazı insanlar araştırır vırt zırt diye bu arkadaş da araştırmış bulmuş blogumu, rezil oldum lan!!!1 Ehehehe. Oğlum şu Kinder denen gavatı bırakıp bu kadar ergen olmamam lazım artık. Sonuçta onu Uykusuz'larım kadar bile önemsemiyorum. Ayrıca tumblr akıp da tumblr'ıma yazdıklarımı hiç siklemeden, buraya hiiç akmayıp buraya yazdıklarımı siklemem çok saçma oldu. Ve siklemek kelimesini öyle bir kelime yok diye gösteren Chrome'a sesleniyorum. Çok cahilsin cınaam. Evet. Ya şimdi yazı yazmak için anlatacak bir şeyler olması lazım ki öyle bir şeyler ben de yok. Ama bunu en son yazımın ergence bir yazı olarak kalmaması ve aslında o kadar da ergen olmadığımı göstermek amacıyla yazıyorum ki aslında bunu yapmam da çok saçma. Çünkü ben çok saçma bir insanım. Evet..... Bu arada geçen gün bu kadar asosyal olmayı bıraktım! Dışarı çıktım blog!!!!1 Bu benim için çok önemli bir adım!!!!11 ldsjadskdsja VE BİME DONDURMA ALMAYA DA GİTMEDİM OLEEY. Neyse. Niye dışarı çıktım çünkü o demiştim ya yine Kinder'in çok yakın arkadaşıyla çok yakın arkadaş oldum diye. Onla buluştum işte. Ve sonra kafamda şöyle bir soru belirdi "Kinder bu kadar odunken nasıl onun bir arkadaşı bu kadar iyi olabiliyor??" Cık, hala cevap alamadım. Zaten çok da umrumda değil. Burayı çok kişisel yapmamalıyım burayı çok kişisel yapmamalıyım burayı çok kişisel yapmamalıyım. AMA ÖNEMLİ OLAN BU DEĞİL. Blogger'ı cidden çok seviyorum. Sürekli tumblr'la karşılaştırıyorum belki ama en azından nutella diye geberip erkek istiyoreeaaam diye kendini yerden yere atan kitle pek yok, yani var da çok yok. Arkadaşlar ergenlik çok zor bir şey. Bir de buraya geçenlerde bulduğum çok güzel bir şarkıyı atıcam daslkjds. 

Bu şarkıyla çok güzel kafa bulabilirsiniz. Çok güzel olur hem de. Oley yani. 

Şimdi gidip bir iki güzel blog takipliycem, tabiki bloggerdakileri yani. Artık blogger akıcam çünkü dediğim gibi. Bunu unutmamam dileğiyle. Öptüm. 

Arkadaşlar çok ergenim, alerjisi olan okumasın :(


Uzun zamandır yazmıyorum. Hani derdim ya, demesem bile düşünürdüm yani tatilde nasılsa daha çok ilgilenir daha çok yazarım diye. O hiç ama hiç olamadı blogumsu günlükçük. Tatilde her şey çabucak geçiyor. Her şey oluyor, bitiyor o kadar çok o kadar çok şey değişiyor ki ama yine de yazasım gelmiyor. Yazmak için oturuyor hiçbir şey yazamadan sayfayı kapatıyorum, yarım bırakıyorum, olanlara karşı hissettiğim o berbat hisler illa ki geçecekler diyorum, umursamıyorum, yazamıyorum. Şu an mesela o kadar çok şey değişti o kadar çok şey oldu ki. Ve ben sadece izlemekle yetinebiliyorum. Hani benim bir kinder vardı ya günlük. Hani takıntılıydım. Hani baya bir takıntılıydım. İşte onunla umut bile kalmadı artık. Her şeyin içine ettim gibi bir şey oldu. Her şeyi anlatmak istiyorum aslında ama bunu gerçek günlüğüme yapmayı tercih ediyorum. Ona da çok uzun zamandır yazmıyorum. Sizi aksatmamalıyım, farkındayım. Neden ona yazıyorsun ki dersen sebebi var. Burası internet, ne olacağını bilemezsin. Belki olur da araştırası tutar birinin, youtube’da onların şarkısına saçma sapan bir yorum yapanın nickine bakar, aratır. Belki olur da burayı bulur. Belki olur da okuyası tutar. Belki belki olur da Esin yine rezil olur. Bunu istemiyorum. Çünkü kendim olmadan olsam bile fazlasıyla rezilim zaten. Ha umut kalmadı dedim ya, zannetme ki ben cesaretimi topladım her şeyi anlattım, reddedildim. Hayır. Onun benden hala haberi yok. Yani var da isim olarak biliyor beni. Yaptıklarımı bilse, onunla konuşan kişinin ben olduğumu bilse, ONUN DA BİR TAKINTISI OLDUĞUNU ÖĞRENEN KİŞİNİN BEN OLDUĞUMU BİLSE, sanırım tekrar ölürdüm. Ama içimde bir yer de hepsinin ben olduğumu bilmesini istiyor. Onunla o kadar samimi olabileceğimizi yine, müzik zevkimi beğeneceğini her ne kadar garip bir kız da olsa Entel’in ben olduğumu bilmesini istiyor. Evet Kinder’cim bak, eğer araştırdıysan ve burayı okumaya kalktıysan şimdi öğrendin. O BENDİM! Ama tabii ki sen böyle bir şey yapacak kadar işsiz ya da bunun ihtimallerini düşünecek kadar zeki olmadığından bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceksin. Bu benim hatam değil, zira her şeyi öğrenebilmen için sana çok küçük de olsa bir hak tanıyorum sayılır, değil mi? Ehehe. Bu arada senin çok yakın bir arkadaşınla çok yakın bir arkadaş oldum ben. Hatta o geçenlerde sana benden bahsetmiş, o her şeyi biliyor tabii doğal olarak. Sen de “ahaha manyak mısın oğlum sırf bizim okulda diye :D” demişsin ya. Onu da biliyorum canım. Her şeyi biliyorum. O Emily Didonato’yla konuşmanı da biliyorum. O ‘çok fazla, vazgeçemem ondan, bilmiyorum bir garip’ dediğin kızı da biliyorum. Ama sen bunu öğrendiğimde hissettiklerimi bilmiyorsun, o kız keşke ben olsaydım diye içimden ne kadar geçirdiğimi, sana Entel olduğumu anlatmamak için ne kadar uğraştığımı da bilmiyorsun. Bilemeyeceksin. Eğer öğrenirsen lütfen benim daha fazla kötü hissetmemi sağlama. Zaten senin yüzünden fazlasıyla kötü hissettim ben. Hayır, sanma ki günlerce ağladım, onu yapacak kadar önemli olmadın hiç, olamazsın da. Aşık değilim çünkü sana. Sadece egoma yediremedim işte, özgüvenim daha da düştü ve bir iki gün hep rüyama girdin. Ama yine de seni düşününce hala o egonun acılarını yaşıyorum, hala kaldıramadım işte. Bak olur da öğrenirsen –ki öğrenmeyeceksin-  sadece bana yaz işte. Sen selam yazsan bile bir gariplik olacağını anlarım ben çünkü. Çünkü sen yazmazsın. Çünkü senin sadece ‘ismen’ tanıdığın bu kız senin hakkında neredeyse her şeyi biliyor. Ahaha ben fazla işsiz bir insanım, buradan bunu da anlamış oldun. Kindercim neden bilmiyorum ama sana takıntımdan vazgeçmemek de istiyorum bir taraftan. Aslında sırf seninle tanışmak istiyorum, senin bana ‘kanka’ diye hitap etmen bile beni çok mutlu edecek bir olay olur. Seninle tanışmak istiyorum dedim de seninle zaten çoktan tanıştım ben, ben seni iyi tanıyorum. Ama senin beni tanımanı istiyorum. Bir de keşke senin o takıntı mıdır aşk mıdır bilmiyorum ama sikmeyi düşünürken  kıyamayıp garip hissettiğin, o böyle çok değişik çok farklı çok fazla garip işte :D olan kız var ya onun olmamasını istiyorum. Ama o var yani ve ona karşı hislerin bitse bile o zamana kadar benim sana karşı takıntım bitmiş olacak. Kinder. Ah Kinder ah. Neden bloguma seni yazacak kadar seni önemsiyorum, bilmiyorum. Keşke önemsemeseydim.
Neyse işte çok gerizekalısın yani. Az önce yazılara göz gezdirdim de, ergenliğin dibine vurmamı sağlamaktan başka hiçbir katkın olmamış ki bu da son derece olumsuz. O yüzden artık sikimde değilsin, olmamanı umuyorum. Gözlerinden öpüyorum bebeğim, bbbbbb.
Demem o ki blogçuk sana yazmıyorum, yazamıyorum ergenliğin dibinden kalktım daha çok yazmalıyım biliyorum onun için artık daha çok ilgi alanlarımda olucaksın. Mutlu ol.
Son.

26 Mayıs 2012 Cumartesi


Bundan sonra sadece blogger’ıma açılmaya karar verdim.
Twitterda sikertme yapmak, ya da tumblrda yazı yazmak hiçbiri bu kadar etkili olamıyor. Sadece blogger’ım etkili olabiliyor moralimi düzeltmeye, sinirimi atmaya, rahatlamaya.
Zaten tumblr’da sadece kendim olunca “çok küfrediyorsun” diyen bir yakın arkadaş ve de babaannemin o 70 yaşındaki haliyle google’da  ismimi aratıp twitter’ıma ulaşıp oradan da tumlr’ıma girdiği ve sürekli anonimden “ders çalışmaya öff denir mi?” “ders çalışmak çok mu zor?” gibi sorular sorduğu gerçeği var. Ve bunlar oradan soğumak için son derece yeterli.
Anlatmak istediğim konuya balıklama atlıyorum, en çok sinirimin bozulduğu şey ciddi anlamda yedekte kalmam. Gerçekten ciddi anlamda yedekteyim. Yedek. Yedek arkadaş. Yedek en yakın arkadaş. Rastgelince konuşulan kişi. Hiçbir zaman bir işe yaramayacağı bilinen kişi. Ben hep bunlarım. Eğer en yakın arkadaşınızla küserseniz bana gelip onun dedikodusunu yapabilirsiniz, çünkü ben hep dinler ve hak veririm. Çünkü ben yedeğim. Eğer çok mutlu olursanız ve çevrenizdekilerin bunu umursamayacağını bilirseniz gelip bana anlatın, çünkü ben hep olumlu tepki veririm. Eğer saçma sapan bir hayaliniz varsa ve bunu gerçekleştirebileceğiniz konusunda hiçbir şüpheniz yoksa gelip bana yine anlatın, ben destek çıkarım. Ama bir şey olduğunda. Yani bana bir şey olduğunda ben hep yalnız kalayım. Kaderim bu çünkü benim.
Yedekteyim işte. Hani kötü gün dostları önemlidir gibisinden laflar var ya oradaki kötü gün dostunun ağzına ediyorlar işte. Hakediyor belki de o da. Ağzına ettirtmemesi lazım, ama ediyor.
Benim bir kötü gün dostum yok mesela. Çünkü ben derdimi anlattığımda size o dert saçma gelir. Çünkü ben derdimi anlattığımda beni teselli etmek yerine ne kadar saçma şeyleri dert edindiğimi söylersiniz. Çünkü ben derdimi artık anlatamıyorum. Çünkü artık eleştirilmekten o kadar bıktım, o kadar usandım ki.
Ha, var tabi. Çok iyi insanlar var şu dünyada. O kadar iyiler, o kadar iyiler ki. Ama onlar hep yanında olamıyorlar işte. Onlar uzakta oluyorlar, görüşülmesi zor kişi oluyorlar. İnternetten bile ağzına eden insanlar gibi, internetten bile mutlu eden insanlar onlar. Ama onlar internette bile zor görüşülen insanlar aynı zamanda.
Ben ağladığımda kimseye ağladım diyemem. Çünkü ben az ağlarım ama ağladığımda o kadar çok o kadar çok ağlarım ki. Ve o ağlama sebeplerimi saçma bulursunuz siz. Çünkü sizin yaptığınız her şey mantıklıdır. Çünkü siz hep zekisinizdir. Çünkü siz hep mükemmelsinizdir. Çünkü, en iyisi sizsinizdir.
Ama lafa gelince örneğin bir özgüven konusunda “Aslında bende de var özgüven düşüklüğü, benim de özgüvenim çok düşük” dersiniz. Çünkü her şeyi sahiplenirseniz ancak mükemmel olursunuz.
Ben üzgün hissettiğimde bunu yazmaktan başka hiçbir şey yapamam. Kızgın hissettiğimde de. Eğer bir kavgadaysak anlatırım, her şeyi anlatırım. Ama o kavgalar hiçbir işe yaramaz çünkü siz o sinirle benim dediklerimi umursamazsınız. Çünkü siz o sinirle ağzınıza geleni söylersiniz. Ama benim kavgalarda dediklerim pek de sinirden edilmiş laflar değildir. Eğer gerçekten hissetmemişsem, söylemem. Söylemem işte. Ama siz, siz anlamazsınız.
Keşke siz, siz olmasaydınız. Keşke ben yalnız kalmak zorunda olmasaydım. Keşke ben ağladığımda, yanıma gelen tek kişi annem olmasaydı.
Keşke.

10 Mayıs 2012 Perşembe

Söyle, nasıl kıydın bana? Hem canındım, hem ciğerin! 
Nasıl kıydın bana be piç, nasıl?
Yok lan. Kalbimi kıracak insan bile yok. Aslında kalbimi kırabilecek ve hatta kırabilen insanlar çok ama bunun farkında olmadıkları için pek önemli değil. Olmasınlar zaten. Eğer bir insan gücünün farkında olursa pislik yapar. Eğer birisinin gözünde "kırılınabilecek" biriysen işin kötüdür çünkü. Aslında bazen ben de belli etmeye çalışırım kırıldığımı. Mesela Hitler'e yapardım bunu, yapmıştım. Çünkü değer verilip verilmediğinden emin değildim. Hayır, rol yapmadım. Sadece kırılmıştım ve bunu gösterdim. Pisliklik değil bu. İnsanlar hep belli eder. Ben nadiren işte.
Kalbimi çok kırabilecek biri var aslında. Kinder çocuğu. Kalbimi çok kırabilirsin. Çok çok kırabilirsin. Ama sen bir kalbimin olup olmadığından bile habersizsin.
Kırabilirsin derken, buna hakkın var demek istemedim. Sadece kalbimin olduğunu bilmemen bile kalbimi kırıyor. Kalbimi kırabiliyorsun yani. Kinder çocuğu, lütfen bu kadar odun olma. Lütfen senden hoşlandığımı artık anla. Belli edemiyorum ben. Kinder çocuğu, lütfen bu kadar öküz olma. Kinder çocuğu, lütfen sadece benimle konuş. Kinder çocuğu, beni sevmesen de tanı yahu. Çok mu zor? Kinder çocuğu sınıfınla voleybol oynama. Lütfen oynama. Çünkü ben voleybolu hiç oynayamıyorum. Hatta ben hiçbir sporu yapamıyorum. Toplardan korkuyorum. Voleybol, basketbol deyince tüylerim diken diken oluyor. Ama oynamamanı istememin asıl sebebi bu değil. Sen her voleybol oynadığında onlarla, ben de katılabilmek istiyorum. Ama katılamıyorum işte. Kinder çocuğu lütfen benim bir beceriksiz olduğumu kabullen. Kinder çocuğu lütfen sadece sadece beni sev. Çok az da olsa. Kinder çocuğu lütfen benim olduğum kadar utangaç olma. Kinder çocuğu, seni bir gün öpersem beni ittirme. Kinder çocuğu, ben senin kadar ne zenginim, ne güzelim (hata yok. sen güzelsin. yakışıklı olmak daha farklı. güzelsin işte), ne yetenekliyim. Ama lütfen beni yeterli bul. Kinder çocuğu. Of kinder çocuğu. Artık pencereden seni izlemekten, sınıfının kapısından içeriyi gözetleyip seni görmeye çalışmaktan, sınıfına girdiğimde ilk olarak oturduğun yere bakmaktan bıktım. Bir gelişme istiyorum. Bana günaydın demen çok güzeldi. Twitterdan şarkıma "büyük kayıp :D" yazman, sonra sınavla ilgili sohbet etmen de çok güzeldi. Beni ne kadar mutlu ettiğini hiç hiç hiç tahmin edemezsin, edemeyeceksin. Sana adım atmaya çalışıyorum ama yapamıyorum işte. Her düşündüğümde içime bir kurt giriyor. Ben sana daha önce çok adım attım. Hiçbirine karşılık vermedin. Korkuttun beni. Artık yapamıyorum. Kinder çocuğu platoniğin olmaktan, güçsüz taraf olmaktan bıktım. Kinder çocuğu seni rüyalarımda görmekten bıktım. Kinder çocuğu bir gün bu hissettiklerimden pişman olmayacağımı zannetmekten bıktım. Kinder çocuğu gelecek sene aynı sınıfta olacağımızı beklemekten bıktım. Kinder çocuğu, senin odunluklarından bıktım. Sana gelip hepsini söyleyebilecek cesareti bulamamaktan da bıktım. Kinder çocuğu. Sana aşık değilim. Aşk ne bilmiyorum. Aşk çok büyük. Ben çok küçüğüm. Ben hep küçük oldum. Kinder çocuğu senden hoşlanıyor muyum onu da bilmiyorum? Bunun ismi ne onu da bilmiyorum. Ama şunu bil ki aşk midede kelebeklerden ibaretse ben de onlardan bolca var. Kelebek mi bilmiyorum ama içimde seni gördüğü an donup kalan bir şeyler var işte. Kinder çocuğu o ismini bilmediğim şeyi sana karşı hissetmekten de bıktım. Kinder çocuğu senden de bıktım.
Öküzsün. Hayvansın.
Ama seni seviyorum. Belki küçük bir çocuğun oyuncağına duyduğu sevgi gibi, belki ergen bir kızın bir aktriste duyduğu sevgi gibi. Bilmiyorum. Ne farkeder ki?
Keşke sen bilseydin. Keşke okuyabilseydin. 
Kinder çocuğu.
Keşke biri bana bir hafta içinde öleceğim gibi bir yalan söyleseydi ve anlatacak cesaret o an gelseydi.
Yok. İyi ki söylemedi ben çok korkardım. Gerçi öledebilirim belli olmaz.
Ama cesareti istiyorum. 
Kinder çocuğu.
Lütfen bir gün okuyabil.
Lütfen.
Bu da yazının sonu.

3 Mayıs 2012 Perşembe


Az önce Başlat menüsünde Word’ü bulamadım.
Evet çok yetenekliyim. Bunu daha önce söylemiş olmam gerekir. :))))9
Dün yazı yazdığım halde bugün tekrar bir yazı yazma tenezzülünü gösteren parmaklarımın özel bir sebebi yok.
Farkettim de blogda çok yalnızım. Keşke okuyanım olsaydı. AMA HA GAYRET. BÖYLE BÖYLE BEN DE PUCCA GİBİ OLUCAM EHEHEHE.
Tabi ki olamayacağım, her neyse. Bu yazıyı bunları söylemek için yazmıyorum aslında.
Bu yazıyı sana bundan bir ya da iki önceki yazıda Bubu diye bahsettiğim ama o an anlatasım yok pek deyip geçiştirdiğim birinden bahsetmek için yazıyorum.
Aslında var ya, benim blogumu Karküresi’nden sonra tek okuyabilen kişi o şu an. Yani bunu kaçış yok illa ki görecek, onun için nasıl tam anlamıyla dürüst korkusuz bir şekilde yazacağım hiç bilmiyorum.
Ve ona lakap da bulmadım. Bubu lan bu zaten. Lakap gibi isim. İsmi de değil zaten iki ismi var ve iki ismi de “Bu” hecesiyle başlıyor. Şans dasljasdl
Neyse. Bubu benim açıkçası başlarda pek yakın olmadığım birisi. Aslında onunla tanıştığımda pek siklememiştim. Sonra bir şey oldu konuşmaya başladık işte. Rpg falan vardı aman öf anlatamam şimdi uzun uzun. Biz normal konuşuyorduk. Ama kız böyle çok yapmacık gibiydi. Nasıl desem hep iyi olan insanlar yapmacık gelmişlerdir bana. Ya da öyle işte.
Sonra bu yaz ben bunun kıskançlık krizine girdiği çok sevdiği birinden hoşlanmaya başlamıştım. Yok lan sanaldan salağın biri işte. Bubuya göre öyle değil ama olsun. Bu salak çocuğu Bubu o kadar çok seviyordu ki benim ve salağın yakın olmamıza sinirleniyordu. Kız aynı ben lan. Ben de Karküresiyle yakın olanları görünce boğazlarını kesip kafataslarını olmayan şöminemde yakmak istiyorum. O tarz bir şey. Addaskjasl. Ne çok random gülüyorum bu yazıda da. Çok ergenim lan :(
Neyseee. Bubu bana bu salakla yakınım diye sahteden sahteden kızıyordu. Bildiğin sahteden kızıyordu yani. Ya da sürekli ifade kullandığı için ben ciddiye alamıyordum, bilmiyorum. Kız bu salakla yakın olmamı hiç mi hiç istemiyordu. Hatta şey falan diyordu bu salağa : “Artık senin Bubu’n o oldu. Benim yerim yok burada.  Gitsem de olur bir şey fark etmez” Allah’ııım adslkjdasljdaslkjdasa. Bak yine random güldüm.
Ben de pek siklemiyordum ama ben bu durumu anlatınca şey falan dediler bana. “Bu bubu salağa aşık. Ondan sana öyle yapıyor. Bak bu bubu psikopat.”
Bana çok salakça gelmişti bu düşünce. Bubu salağa aşık olabilirdi, ama psikopat mıydı? Lan ama düşününce Bubu hep çok iyiydi. Böyle cidden kız herkese hep ama hep çok iyiydi. Bir insan hep iyi olabilir miydi? İçinde kötü düşünceleri mi vardı? Acaba o da benim kafatasımı kesip şöminesinde yakmak istiyor muydu?
Ben bu aptal sorularla kendimi Bubunun psikopat olduğuna, aslında çok iyi olmadığına sadece iyi görünen ama içinde çok kötü düşünceler olan korkulası bir öcü olduğuna inandırmıştım.
Yok lan inandıramamıştım da. Bubu bana her salakla yakınım diye sövdüğünde bu düşünce azalıyor gibi oluyordu. Çünkü çok ciciydi.
İşte sonra bir şeyler oldu ne bileyim biz Bubuyla nasıl olduysa yakınlaştık. Aslında şöyle oldu tam olarak. O Kanada’ya gitti. Kanada da ne yaptığını uzun uzun anlatıyordu hep. Çok sıkıyordu açıkçası okumak onu. Ama okudukça o öcü düşüncesini düşünen beynime sövüyordum. Lan bu kız çok iyiydi. Öcülük neyineydi?
İşte ben de sürekli nette olunca sürekli sürekli anlatıyordu yaptıklarını Karküresi ve bana. Liyım olsun bir şeyler olsun. Bir ordan bir buradan okuyor geçiyordum.
Sonra benimle ilgili sorular sormaya başladı. Ben de ona yaşadıklarımı anlatmaya başladım. O yorum falan yapıyordu. Sonra işte biz baya her bokumuzu birbirimize anlatmaya başladık.
Ve artık o da yokluğunda yokluğunu fark ettiğim, moralim bozuk olduğunda keşke gelse dediğim birisi haline geldi.
Çünkü Karküresi mesela, acıtan doğruları söyler hep. Bazen doğru olmasa da acıtanları söyler. Bazen acıtmayacak şeyleri acıtacak şekilde söyler. Ama o hep acıtır.
Bubu’ysa hiç acıtmıyordu. O gerçek olmasa da hep en iyi düşünceleri söylüyordu. Bubu hep iyiydi. Bubu hep iyi.
Ben bir olayı anlattığımda Karküresi pek bir yorum yapmaz. Demek istediğim sonuç getiren bir yorum yapmaz. Yaparsa da gerçekleşen olayın pek bir şey ifade etmediği gerçeğiyle ilgili yorumlar.
Bubu ben bir olayı anlattığımda hep olabilecek olanın en iyisini söyler ama. Hep.
Onun için başımdan iyi bir şey geçtiğinde direk Bubu’ya gitmem gerekir. Çünkü Bubu beni mutlu ediyor.
Onu bunu geçtim. Bubu, ilk başlarda tanıdığımın aksine, çok nasıl desem. İçli biri. Bilmiyorum.
Bubu’yu ben çok seviyorum.
Ve Bubu eğer bunu okursan emin ol ki seni memnun etmek için falan değil yazanlar. Sen gerçekten çok iyisin. İyi ki varsın. Seni siqerim chok ttlsn. Diyerek noktayı koyuyorum.
BU ARADA KİNDER ÇOCUĞU BANA GÜNAYDIN DEDİ. TWİTTERDAN DA BAYA BAYA KONUŞTUK LAN.AHAHAHA. AY YERİM. OLEY!
Ve yazının sonu.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Nesnelli yazı

Herkesin her zaman söyleyecek bir şeyleri vardır.  
Sadece herkes uygun zamanı bekler,  belki o zaman hiç gelmez, belki gelir de kaçırılır bilinmez.
Ama herkesin her zaman söyleyecek bir şeyleri vardır.
Of. Neden şimdi böyle bir başlangıç yaptım hiç bilmiyorum açıkçası. Saçma mı oldu onu da bilmiyorum. Demek istiyorum ki söyleyecek şeylerim hep var. Ne zaman oturup yazmaya başlasam illa ki anlatacağım bir şeyler var, çünkü herkesin vardır, çünkü herkes hayatta.
Sadece yazmak için, Mouse umu Word’ü açmaya götüren ilahi bir kudret falan bekliyorum.
Genelde internet gidince yazıyorum ama ilahi kudret falan yok.
Ama keşke bir ilahi kudret olsaydı. Çünkü olağanüstü şeyler çok güzel. Fala bakmak falan da çok güzel geliyor çünkü kulağa. Gizemli. Gizemi seviyor insanlar çünkü hayat çok gizemsiz.  Eğer her şey gizemli olsaydı sıradanlık arayacaktık. Eğer çok paramız olsaydı normal orta düzey bir yaşam dileyecektik. Eğer gözlerimiz mavi olsaydı kahverengi olmasını isteyecektik. Eğer hayat çok kolaysa zor olmasını dileyecektik.
Çünkü insanlar aptal.
Almanya’da bir hayvanat bahçesi varmış. Bir kapının önünde “DİKKAT! İÇERİDE EVRENİN EN TEHLİKELİ HAYVANI VAR” yazıyormuş. Kapının arkasındaysa sadece ayna varmış.
Doruk Kemal ‘in twitterından öğrendim bunu. Çok hoş değil mi?
Anasöz işte. Çok tehlikeli çok iğrenç çok boktan şeyleriz biz. Eğer şimdi bizim de zekamız kontrol gücümüz olmasaydı biz de sıradan hayvanlar olsaydık evren çok güzel kalacaktı.
Buradan zekanın iyi bir şey olmadığı gibi bir sonuca da ulaşılabilir.
Bilmiyorum.
Çok saçmaladım. Bu yazının komik olması gerekiyordu. Bu yazının güldürebilmesi gerekiyordu.
Mutsuz da değilim neden böyle yazdım bilmiyorum.
ÖH. Bugün hiç güzel değildi. Dün de değildi.
Bugün evin karşısındaki AVM’e gittim. Saçma sapan bir sebeple. D&R’a girip çıkmak için işte. Bahane ama o.
Anlatacağım nokta o değil. Tam işim bitti çıkacaktım AVM’den ki, çıkış kapısında Mavi var. Mavi’nin de şu anki reklamında Adriana Lima oynuyor ya, işte onun resmini koymuşlar camın önüne kocaman. Kırmızı skinny pantalonuyla poposunu öne çıkarıp “Beni sikin” dercesine seksice bakan Adriana Lima. Bir adam da benimle beraber yanında arkadaşıyla çıkıyordu ki Adriana Lima’yı gördü. Çıkmadan hemen resmin önüne koştu, baktı öyle sonra arkadaşını dürtüp “Ne güzel kadınlar var” dedi.
“Ne güzel kadınlar var.”
Cidden.  Ne güzel kadınlar var. Ne güzel insanlar var.
Yok yok bekleme çok duygusallı bir anafikir falan girmeyeceğim buraya. Sadece. Adaletin, şansın amk.
Bir çocuk düşünelim mesela. En iyi hastanede, en iyi doğum yaptıran doktorun elinde doğmuş, çocuk bakımı, psikoloji,sosyoloji, fen dalları, edebiyat alanlarında bir sürü kitap okumuş bilgili, zeki ve güzel bir anneye, aynı şekilde güzel , zeki ve bilgili bir babaya sahip, maddi durum olarak ortalamanın çok çok üstünde bir ailenin çocuğu.
Çocuk doğduğundan itibaren mükemmel bir şekilde yetişiyor. En iyi okullara gidiyor, olabileceğinin en iyisi oluyor. Yakışıklı da zaten. Hayali oyunculuk. Çocuğun tek kusuru böyle mükemmel biri olduğunun farkında olması. Bu onu çok kendini beğenmiş yapıyor işte. Ama olsun o yine de mükemmel. Sonra bu çocuk işte bir ajansa falan kaydoluyor, çok ünlü kanallarda oyunculuk yapıyor çocuk yaşında daha. Ya da işte her ne istiyorsa onu oluyor. Facebook’da twitter’da tumblr’da falan hesapları var hep. Hepsinde de ismini belli ediyor kendini belli ediyor. Bu sitelerde bile sırf tipinden ve şansından dolayı hayran olanları var, birsürü platoniği. Ama o hiçbirine cevap vermiyor, tenezzül bile etmiyor. Arada egosunu tatmin etmek için adına yazılanları okuyup gülüyor, samimi gelenlere sanki o hiç kimseyi terslemeyen, herkesi önemseyen biriymişçesine cevap veriyor.
Yok lan böyle birini tanıdığımdan değil. Ama var yani. Belki dediğim kadarı olmasa bile var. Çok var.
Bir de kendinizi düşünün. Bir de bir köyde, evin içinde doğmuş bir çocuğu düşünün. Düşünün bunları.
Kimse ailesini seçemez. Bir Kürt diyelim mesela. Irkçı biri değilim ben. Hani en sevilmeyen onlar ya şu sıralar ondan örnek veriyorum.
Çocuk doğmuş. Ama sırf doğduğu yer yüzünden nasıl büyüyor, nelere alışıyor, ne yanlışlar öğreniyor. En sonunda yaptığı yanlışları takdir eden bir çevre yüzünden farkına varmadan kötü biri oluyor. Onu eleştirenleri anlamıyor ve onlara kızıyor. Çünkü o hep en iyisini yaptığını sandı. Çünkü o öyle öğrendi.
Ona birsürü küfreden var. Tanıyan, tanımayan, bilen bilmeyen.
Peki farkları ne üsttekiyle bu çocuğun? Şans mı? Evet, şans.
Zekası var madem kullansın diyenler var bir de mesela kötü yetişen, öğrenen insanlar için.  İnsanların doğrularını zekayla değiştiremeyiz maalesef. Düşünür, düşünür. Ama toplum. Her şey toplum ve dış etkenlerden ibarettir. Anlaşılamayan bu. Doğduğundan beri doğru bilinen doğru öğretilen bir şeyi değiştirmek çok zor, yeni bir düşünce anlayışı elde etmek çok zor. Beyini doğrularla ya da yanlışlarla yıkamak işte.  Zor.
Nereden buraya geldim ben bilmiyorum. Ama cidden çok kızıyorum. Bu farklılıkları ortaya çıkaran biziz. Herkes eşit, ama sözde. Kimse eşit  değil.
Keşke diyorum keşke her şey bir mucizeyle düzelebilse. Türkiye’de değil sadece Dünya’da. Ne bileyim. John Lennon’un “Imagine” şarkısı gibi mesela.
Ben de böyle hayalperestim. Napacaksın? Neyse. Diyeceklerim bu kadardı. Okuduysan üşenmeyip, cidden teşekkür ederim.
Seni seviyorum okuyan kişi. Öptüm.

22 Nisan 2012 Pazar

Ne desem bilemedim.


Bu haftaki uykusuzu almadım. İyi bok yedim. Acaba şimdi gitsem kalmış mıdır her ne kadar Pazar da olsa dimi ama? Aslında bu yazıya böyle başlamamam gerekiyordu. Ama anlatıcam her şeyi. Sırayla.
Bu arada Avenged Sevenfold’a tek şarkılarını dinleyip önyargıyla yaklaşmıştım fakat baya güzelmiş şarkıları. Şu an City Of Evil’i dinliyorum da oyy yani. He ne kadar ucube tipli olsalar da sesler güzel, dinlenilir.
Demem gereken şey bu da değildi. Biliyorum. Şimdi de sana az önce yediğim menemenden bahsedeceğim ama. Hiç güzel değildi. Ben anneme dedim domates kavurması yap diye menemen yaptı. Ama olsun yenilir. Yumurtalı şeyleri de sevmez oldum zaten kekler falan hariç. Ya da omleti de severim ama menemen çok iğrenç geldi az önce.
Çok boş konuşuyorum. Farkettim. 
Şimdiii ben sözleri tutamayan biriyim. Hani demiştim ya nete girmeyeceğim umursayana kadar diye. Ancak bir hafta dayanabildim. O haftasonu yani geçen haftasonu da baya yakındık biz bu Karküresi’yle. Baya. Ben ona bu blogu attım duygularımı okusun diye hatta. Bubu’ya da attım. O da bir arkadaşım diyelim öyle olsun. Pek anlatasım yok. 
APTALIM BEN. BURASI BİR SIRDI. Ve bunun için blogun adresini değiştirdim. Ehehe. Karküresinde bendeki araştırma ruhu olmadığına göre bulabileceğini sanmıyorum.
Bulsa bile şu an daha rahatım. O herkes okuyabilir düşüncesinin korkunçluğundan bahsetmiştim, o herkesin içinde ne kadar yakın olurlarsa olsun onlar da var.
Bir de bir şeyi daha gördün ki, uzun zaman yazmayınca yazmıyorum. Şu an da yazmazdım normalde ama seviyorum seni ya.
Bir de hala günlük alamadım, gebereyim gideyim ben.
Benim bir arkadaşım vardı. Bu arkadaştan inadımdan dolayı ne günlüğümde ne de burada hiç bahsetmedim. Hiçbir kendimle alakalı y erde.  Çünkü sinir etmişti. Çünkü hak ettiğine inanıyordum. 
Biz bu arkadaşla bu yılın ilk döneminde en az Karküresi’yle olduğumuz kadar yakındık. Hiçbir zaman bir Karküresi olmadı benim için ama o yokken, o benim sinirlerimi bozmuşken, hatta o varken de biz çok yakındık. Her şeyimi anlatırdım ben yine. Bilmem o da anlatırdı, çok gülerdik, çok komikti çünkü.
Ama şimdi bunu yazarken bile o günlerden pişmanmışım gibi bir mide bulantısı beliriyor içimde. Çünkü o kendinden soğutacak çok şey yaptı. Ne olduğunu sormayın, verecek net bir cevap yok. Soğuttu işte. Bu arkadaşa da verilecek bir isim geliyor aklıma ama risk almak istemiyorum. Ona Hitler diyelim. Evet. Güzel oldu. Yok lan ırkçı falan olduğundan değil. Bu çocuğun tumblr ı bir isim tamlaması dersek o isim tamlamasının ilk kelimesi Hitler. İşte her neyse.  Anlaşılacağı üzere bu Karküresi  gibi kız meselelerini konuşabileceğin bir gavat değildi. Çünkü erkekti. Erkek olmasını geç ki erkeklere de çok güzel dert anlatılabilir bu çocuk odundu. Sıkılırsa belli ederdi. Sonra gelir ben aslında böyle böyle düşünerek öyle yapmıştım siz bana odun dediniz der, vicdan azabına uğratırdı.
Açıkçası son günlerde midemi bulandırmaya başladı bu hareketleri. Bu çocuğa karşı ben biraz fazla flörtöz oldum sanırım. Zaten ben de öyle bir salaklık var ki bir insana flörtöz davranışlar göstermeye karşı hiçbir korku olmuyor içimde. Aslında şöyle açıklayayım.
Hani sürtükler vardı okullarda. Her erkekle benim bu az önce anlattığım flörtözlük durumuna girerler ve bu sürtüklerin 15ten az sevgilisi olmamıştır maksimum 16 yıllık hayatlarında. Çünkü bu flörtözlük sonucunda bir çok erkek onlardan hoşlanır belli eder ve çıkarlar. Ama kız bunu bilerek yapar. Çünkü sürtüktür. Eğlenmek ister.
İşte ben sanırım Hitler’e sürtüklük yaptım. Farkında mıydım bilmiyorum. Nasıl bilmiyorum amk gayet de biliyorum. Bildiğin farkında olarak yaptım. Bazen kendiliğinden oldu gerçi, bazen durdurdum  kendimi araya duvarlar ördüm. Ama önemli olan şu ki yaptım. İğrenç bir insanım çünkü ben ve bu yaptığımdan utanıyorum. Hayır ama sürtük sayılmam. Sadece birine,  hatta sanaldan birine yaptım bunu. Hatta bazen ondan hoşlandığıma inandırarak kendimi yaptım. Aslında gerçekten inandığım için başlattım bunu. Ama sonucu değiştirmez bu.
İşte bu çocuk da bu davranışların sürtüklük olduğunun farkında değildi doğal olarak. Ve ben bu davranışımın sürtüklük olduğunu iğrenç bir şey olduğunu ve Hitler’in bu durumu yanlış algılayacağını, karşılık vermeye çalışacağını anlatan ilk adımını yaptığı an, kendimi ondan uzaklaştırmaya başladım. O kadar soğuktum o kadar soğuktum ki ona çocuk ne olduğunu anlayamadı. Düzeltmeye çalıştı ama izin vermedim. Soğuk kalacaktık, konuşmayacaktık ve hiçbir şey olmayacaktı. Düşüncem tam anlamıyla buydu ve iyi ki de yapmışım aslında bunu. Çünkü eğer yapmasaydım şu an daha da midemi bulandıracak şeyler olacaktı. Hitler’i düşündüğümde şu an midem bulanıyor, çünkü ben flört ederken onunla o da karşılık veriyordu ve bu başlarda normaldi, ama sonra benim başladığım flört olayını o başlatmaya başladı. Karşılık vermem gerekince iğrençti ve bilmiyorum gerçekten mide bulandırıcı.
Çünkü o her ne kadar ona sürtüklük yapsam da en yakın arkadaşımdı. Karküresi gibiydik işte diyorum ya. En yakın arkadaşıma benim yaptığım bir hatayı onun bu şekilde karşılamaması gerekiyordu. Onun benden soğuması gerekiyordu.
Ne kadar egoistsem artık bilmiyorum. MADEM ÖYLE NEDEN SÜRTÜKLÜK YAPTIN OROSPU?! OF.
Herneyse işte. Biz Hitler’le soğuk olalı baya uzun zaman oldu. Yok yıllar değil tabii ama aylar oldu ve bence bu çok uzun.
 Ve şimdi ben Hitleri özlediğimi fark ettim. HAYIR ONA YAPTIĞIM SÜRTÜKLÜĞÜ DEĞİL. Bunların hiç başlamadığı zamanki, en yakın arkadaşım olan Hitler’i özledim. Ve şimdi ona ulaşmamın, arkadaş olmanın tekrar hiçbir yolu yok sanırım. 
Bunu okuyacak biri olacak mı bilmiyorum ama lütfen eğer okuduysa benden iğrenmesin. Lütfen.
Neden bunu anlattım bilmiyorum. Sadece bunu anlatmak istedim.
Dünkü Karküresi’yle olan kavgamızı değil. Çünkü neden bilmiyorum. 
Karküresi eğer bunu okursan seni beni hiç sevmediğin, sevemeyeceğin kadar çok seviyorum. Sen bana okuldaki en yakın arkadaşlarını överken kıskanıyorum hatta. Bil. Sinir oluyorum. Senin de beni o kadar sevmeni istiyorum. Sana aşık bile olabilirim Karküresi orospusu. Beni biseksüel olup olmadığım konusunda şüpheye düşürüyorsun anlayacağın. Allah’ım ne diyorum ben. Şimdi Hitler’i anlatıp anlatıp bunu demek de çok saçma oldu.
Ama eğer Hitler, olur da burayı bulursan, ya da ben okutursam sana artık bilmiyorum neler olacağını, lütfen beni affet. Lütfen bana kötü davranma, bana karşı kötü hissetme. Sen benim en yakın arkadaşlarımdandın. Birbirimize karşı o duruma düşmemiz çok kötü bir olaydı. Ayrıca çok mallaştın amk sen. Cidden yani o hal ne öyle. Belki de artık arkadaş da olmak istemiyorumdur seninle bilmiyorum. Sen de malmışsın ben onu anladım. Evet lan malsın sen. Gelip bana ağladım demek falan. İğrençsin. Neden seni özlemiş gibi hissettim bir an bilmiyorum. Eğer geçen yazki Hitler olacaksan gel, olmayacaksan gelme. Mevlana değilim ben valla kusra bakma :(
Ve odamdaki kocaman, ötüp duran at ya da eşek sineği olan boktan sinek. Bir daha beni rahatsız ettiğin görem bacını siqem 
Bu kadar efenim. Sağlıcakla kalın.

12 Nisan 2012 Perşembe

Tekrar merhaba. Sana yazmak var ya aslında çok hoş bir şey. Herkesin görme şansı var ama görmüyorlar. Hani ihtimal var ve bu çohoşş.

Aslında blogun teması falan o kadar basit ki şu an. Hani ben bulsam bu blogu, yazıları okusam bile çok boktan derim. Öyle bir tema var.

Ama önemli değil çünkü kimse girmeyecek ehehee. Sana anlatmak istediğim bir mesele olduğuna kanaat getirdim şu an.

Günlük gibi oldun lan bir de -evet blogla konuşuyorum- ben günlüğüme de bebeğim yarın umarım yazarım seni seviyorum falan yazan bir sorunlu olduğum için, sana da günlüğüme bağlandığım gibi bağlandım. Güzel oldu.

Bugün edebiyat yazılısına girdim. İyiydi lan aslında. Ama bilmem ki kötü de alabilirim. Belli olmuyor.

Ayaklarım üşüyor. Çok. Çorap olduğu halde. Gerçi kısa çorap ama yine de üşümemeli. Bir de yeni hastalıktan kurtuldum hasta da olmamalıyım. Pöf. Nasıl bir nisan ayı bu anlamadım. Sabah edebiyat sınavına çalışırken de iki kazağı üst üste giydim üşümemek için. Öyle garip.

Bir de şu sıralar, hatta planıma göre farkedilene dek sosyal medyada ölü gibi görünüyorum. Çünkü neden? Benim yanında rahat olabildiğim arkadaşlarımın neredeyse hepsi -dikkat, neredeyse dedim- sosyal medyadan tanıştığım, ama baya önce tanıştığım insanlar. Yanında rahat olmak kavramını açayım sana. Çok çok çok çok çok yakın olmak. Yani yanında her boku yapabileceğim insanlar. Ve bu benim için çok önemli, çünkü ben çok nadir rahat hissederim. Her zaman, yanımdaki kişiyi herhangi bir sebeple hafife almam gerekmediği durumlar hariç hep hep gerilirim. Hafife almaktan kastım mesela 6 yaşında bir çocuğun yanında gerilmem bu yani. Yoksa insanları hafife almam, yanlış anlama.

Her neyse, bu çok çok yakın olduğum insanlar internetten tanıdığım insanlar olduğu için ben internete girdiğim süreç içerisinde görüşme şansımız var. Ya da telefon falan. Çünkü bilirsin, mesafeler herkesin sinirini bozan bir olgu.

O değil ayaklarım fena üşüdü, ben gidip kalın çoraplarımı giyeyim. Yalnız ayaklarım öyle bir üşümüş ki sanki özel olarak soğuk tutan çorap giymişim gibi. Zaten şu hava ne biçim bir havadır onu da anlayamadım.

Ne diyordum? Of anlatamıyorum bir türlü adam akıllı. Açıkçası benim çok çok sık görüştüğüm hatta çok çok fazla sevdiğim bir arkadaşım var internette. Hani o kadar çok seviyorum ki kızı. Lanet olsun benim o sevgime. Cidden ben insanları zor severim, herkesi 'sözde' severim ama özde sevdiğim insan sayısı çok kısıtlıdır benim için. Ve bu bahsettiğim arkadaş da bu kişilerde ilk sırada yer alıyor.

Ama bu arkadaş için sanırım ben aynı şekilde değilim. Ve en en en nefret ettiğim en kafayı bozduğum en iğrenç en üzücü en boktan durum bence bu. Sen zaten az insanı seversin, zor seversin; o da gider hiç umursamaz seni, bakmaz yüzüne bile. -netten yüze bakmak yok biliyorum ama anladın sen-

İşte bu arkadaş benim her şeyimi bilen ve her şeyini de ciddi anlamda her şeyini de bildiğim bir insan. Hatta arkadaş değil bu, baya ayrı..... Yok lan ben bu yazıya devam edemeyeceğim valla bahane aramıyorum. Dondum zzzrrr hem de başıma fena bir ağrı girdi. Of Allah'ım noluyor bana? Yoksa numarasını yaptığım gibi ölücek miyim?

Ne güzel olurdu. Cenazeme Kinder gelirdi belki, isimsiz ona ondan hoşlandığımı söylerdi o da acı acı gülerdi belki. Kar Küresi olarak isimlendirmeye an itibariyle karar verdiğim o az önceki satırlarda bahsettiğim arkadaşım da belki çok çok sonra öğrenirdi, sonra o da öbürlerine söylerdi. Daha uzun uzun anlatacağım insanlara. Sonra belki İstanbuldan Ankaradan falan mezarıma gelirlerdi. Ben onları izlerdim oradan sessizce. Belki üzülürlerdi, zamanında yeterince değer vermedik bu kıza diye.
Belki Karküresi de üzülürdü. En çok o üzülmeli zaten çünkü en çok o üzdü.

Glee de bir Rachel var. Kız kendini beğenmiş pisliğin teki. Ama çok tatlı falan neyse geç orayı. O kızın bir düşüncesi benimkinin o kadar tıpatıp aynısıydı ki izlerken şok geçirecektim. Şöyle bir laf ediyordu orada Kurt'e.

"Ne yani, ben yaşarken bana yeterince değer vermeyen, benim yeteneğimin farkında olmayan insanların, ben ölürsem ne kadar pişmanlık duyup acı çekeceklerini düşünerek mutlu olmam yanlış bir davranış mı?"

Abi ne zamandır. NE ZAMANDIR. Cidden aynısını düşünüyorum. HEP. Of.

Ama haklıyım. Hayır, gerçekten haklıyım. Ben insanlara o kadar değer verirken onların bana gösterdikleri değer o kadar düşük ki. Onlar üzülünce benim yaptıklarımın karşısında HİÇBİR ŞEY yapmaması o kadar berbat bir şey ki. Bir gün bana bu hissettirdiklerinden dolayı hissedecekleri pişmanlığı düşünmek ve buna mutlu olmak kötü bir şey olmamalı. Belki bencilce ama hayır. Ben onların yaptıklarını haketmezken, onlar bunu tamamıyla hakediyorlar.

Of. Başım hala fena halde ağrıyor. Karküresi bebeğim sana sesleniyorum. Hayır sana bebeğim demeyecek kadar kızgınım hatta şu an. Gerizekalı bile demeyeceğim sana. Karküresi diyorum sadece. Karküresi , hani bana dört gündür yok olduğumu ancak farkedip facebookta duvarıma "Nereye gittin lan sen oç" yazmışsın ya. O yazı götüne girsin. Öldüm ben. Bunu tam anlamıyla farkedip, pişman olana kadar da geri dönmemek konusunda ergence bir şekilde kararlıyım. Gerçi, sen farketmezsin biliyorum. Ama olsun, edeceksin. Yoksa gelmeyeceğim çünkü.

Sanırım bu kadarı yeterli.